Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

3 Ocak 2010 Pazar

Mutlu Anne = Mutlu Çocuk

Üç seneden fazla bir süredir “çalışmayan” bir anneyim. Kendi tercihim ve eşimin desteğiyle, şu an 3 yaşında olan oğluma hamileyken çalışmayı bıraktım. Şimdi ikinci bebeğime 6 aylık hamileyim. Ona da aynı şekilde zaman ayırmak istediğim için bir süre daha “çalışmayan anne” pozisyonuma devam edeceğim.

Kişisel düşüncem kadının vazgeçebileceği/ara verebileceği bir işi/kariyeri varsa ve ekonomik durumu izin veriyorsa işine bir süre ara verip, en azından çocuğunun anneye en çok ihtiyacı olan ilk yıllarında onunla vakit geçirmesini tercih etmesi gerektiği yönünde…


Ancak bir annenin çalışıp çalışmamasının değil, MUTLU OLMASInın önemli olduğuna kişisel deneyimlerim sonucunda ikna oldum. Anne olmanın bana öğrettiği şeylerin başında herhalde önyargılı olmamak geliyor. "Kadın anne olunca en azından birkaç sene işine ara vermeli, çocuğunu büyütmeli" inancım da yerini "Anne nasıl mutlu oluyorsa öyle yapmalı"ya bıraktı.

Şöyle ki, oğlumu büyütmek için çalışmayı bıraktığım ve oğlumla evde geçirdiğim iki buçuk senenin sonunda Çalışmayan Anne Sendromu olarak adlandırdığım bir duruma yakalandığımı fark ettim. O dönem bunu şu şekilde ifade etmiştim:

Çalışmayan Anne Sendromu

İngilizcedeki “Stay-at-home Mom” terimi Türkçeye “Çalışmayan Anne” olarak giriyor. Adil olmadığını düşündüğüm, sanki evinden fiziksel olarak çıkıp para kazanacağı bir işe gitmeyen anneler günlerini çocuğuyla oynayarak, sevgi kelebeği şeklinde gezerek, çalışma hayatının stresinden uzak, huşu içinde geçiriyormuş gibi bir anlam barındırıyor “Çalışmayan Anne” terimi… Bu terimi kullanmayı sevmediğim için yeni tanıştığım insanlar bana “Ne iş yapıyorsun?” diye sorduklarında “Oğlumu büyütüyorum” diyorum. “İşim bu…”

Deniz doğmadan çok önce “Maddi durumum el verirse bir süre çalışmaya ara verip sadece çocuğumla ilgileneceğim” diye düşündüğüm ve eşim de benim bu görüşümü desteklediği için Deniz doğduktan kısa süre sonra işe geri dönmek gibi bir telaşım olmadı. Zaten Amerika’dan yeni döndüğümüz için hâlihazırda bir işim yoktu. Yıllar boyu “Başkalarına iyiliğim dokunsun” düşüncesiyle sivil toplum örgütlerinde çalışan ben Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin işleyişiyle henüz çok alakadar olmadığım için herhangi bir arayışa girmedim.

Her şeyin ötesinde evde çocuğumla olabildiğim için çok mutlu ve şanslı hissediyordum kendimi…

Ancak ipin ucunu biraz kaçırmışım sanırım.

“Amerika’da yaşıyor olsaydık temizlikçi kadınımız, bakıcımız mı olacaktı sanki? Ben heeeer şeyi kendim yaparım, çocuğumu da kimseye baktırmam. Hem işim ne, gücüm ne? Ben çalışmazken ne diye başkası baksın çocuğuma” diye başladığım çocuk büyütme misyonum meğer “Çalışmayan Anne Sendromu” olarak adlandırdığım bir hal almış.

Psikolojide hakikaten bu isimde bir hastalık tablosu var mı bilmiyorum, ama Deniz’in okulundaki, Deniz’den yakınmak üzere görüştüğüm psikolog, yaklaşık bir buçuk saat süren ve adeta benim için bir terapi seansına dönüşen bir görüşmenin sonunda bana “Sizin çalışmaya başlamanız lazım” tavsiyesinde bulununca tabii ki dumura uğradım.

“Ama… ama benim işim Deniz” diyecek olduğumda da “Zaten problem orada… Siz Deniz’i kendinize proje edinmişsiniz. Ve istediğiniz gibi şekillendiremediğinizi düşündüğünüzde de hayal kırıklığına uğruyorsunuz” diye bir tespitte bulununca işin ciddiyetini anladım.

Deniz’e son zamanlardaki bağırmalarım… Ardından “Çocuğuma nasıl bağırırım, ne biçim anneyim ben?!” diye ağlamalarım… “Deniz niçin bu kadar yüksek sesli? Bu kadar hareketli? Neyi yanlış yapıyorum?” şeklindeki sorgulamalarım hep bu yüzdenmiş meğer.

Yanlış yaptığım şey “çalışmayan” ya da “evde oturan” anne olmanın artık bana fazla geldiğini, özellikle Deniz okula başladıktan sonra kendimi iyice boşlukta hissetmeye başladığımı fark edememekmiş.

Başkalarından yardım almanın ve Deniz’den zaman zaman uzak kalmanın beni kötü bir anne yapmayacağı gibi Deniz’in de psikolojisini bozmayacağını, para karşılığı çalışıyor olmasam bile “çocuğunu büyütmek için işi bırakan anne” pozisyonun en az “çalışan anne” kadar yorucu olduğunu, ben “çalışan anne” olsaydım da doğru ayarlarla Deniz’in normal bir şekilde büyüyebileceğini görememekmiş.

“Çalışmak zorunda olsaydım Deniz’i başkalarına bırakacaktım”, ya da “Amerika’da yaşıyor olsaydım tek başıma altından kalmak zorunda olacaktım, öyleyse şimdi neden yapamıyorum” türünden kıyaslamalara girmek, fazla mükemmeliyetçi olmak ve olayları fazla analiz etmekmiş.

Ama en büyük hatam oğlumun sadece 2,5 yaşında olduğunu, daha da önemlisi onun başlı başına bir kişilik olduğunu fark edememek ve istemediğim bir hareket yaptığında onun gelişmekte olan karakterine vermeyip “Ben nerede hata yapıyorum?” diye düşünmekmiş.

Şimdi -içim sızlayarak da olsa- haftada dört gün okula gidiyor Deniz. Daha bundan bir sene öncesine kadar “3 yaşından önce yuvaya falan vermem” diyen ben haftanın dört günü 2 buçuk yaşındaki oğlumu sabahtan öğlene kadar başkalarına emanet ediyorum. Çalışmayıp para kazanmayan bir anne olmanın da ötesinde, kocasının çalışıp kazandığı parayı oğlundan uzak olmak için harcıyor, ve bunun kabul edilebilir olduğuna ikna etmeye çalışıyorum kendimi… Çünkü fark ettim ki sadece “birisinin annesi/dadı/temizlikçi/aşçı” kimliğinde yaşıyor olmak mutsuz ediyor beni… Fark ettim ki, sabah evden çıkıp işe gitmesem de günün sonunda “Bugün kendim için ne yaptım?” sorusunun cevabının “Hiçbir şey” olmaması gerekiyor.

Artık biraz daha kabullendim. Deniz’i okula götürürken hala suçluluk hissetsem de, biliyorum ki bunun sonu yok. Çalışıyor olsaydım da oğlumu bırakıp işe gitmenin verdiği suçluluk hissiyle boğuşacaktım. Anne olmak bu herhalde… Hep “Çocuğum için en iyisini yapmıyor muyum acaba?” şüphesiyle yaşamak.

Varsın, o da olsun.
Çalışmayan Anne Yoktur, Üretmeyen Anne vardır.

Bunlar tam olarak benim kelimelerim değil. Bir başkası benim aklıma soktu, ben de çok benimsedim.

Bilmiyorum her “çalışmayan anne” için böyle mi, ama benim için “kendim için bir şeyler yapmanın” çok önemli olduğuna, bunu yapmazsam, bir şeyler üretmezsem mutlu olmadığıma karar verdim. Ben mutlu olmadığım zamanlar evdeki kimse mutlu olmadığı için ve şu sıralar kendimi üretken hissettiren şey yaklaşık 8 aydır tuttuğum blogum olduğu için de “üretmeye” devam ediyorum, edeceğim.

İster uluslar arası bir şirketin pazarlama müdürü olmak, ister küçük bir mağazanın muhasebe kayıtlarını takip etmek, ister blog tutmak, ister spor yapmak, ister örgü örmek, ister bir hayvan barınağında gönüllü olarak çalışmak… Anne, çocuğunun dışında, sadece ve sadece kendisi için bir şeyler yaptıkça, ortaya bir şeyler çıkardığı için tatmin oldukça mutlu olacaktır diye düşünüyorum.

Çocuk mu, kariyer mi sorusunun cevabı bence Mutlu Anne = Mutlu Çocuk. Anne çalışsın ya da çalışmasın, sorunun cevabınınbu denklemle bulunacağına inanıyorum.

5 yorum:

Ozguranne dedi ki...

Çok güzel anlatmışsın blogcu anne. Üretmeye devam et. İyi ki başlamışsın... Sevgiler...

4 Ocak 2010 11:18
hatice dedi ki...

çok güzel yazıyorsun Burcu,ne kadar çok insan benzer şeyler yaşıyoruz,hislerime tercüman oluyorsun ve yalnız ben yaşamıyormuşum bunları demek ki dedirtiyorsun..öyle benzer şeyler yaşıyoruz ki inanılmaz..tabi 2. bebeğinle birlikte senin hayatın oldukça değişecek..umarım Allah hayırlı zamanda bana da hayırlı bir 2. evlat nasip eder..ben de senin gibi blog tutmaya başladım ama Canın anılarını yazmak için falan..onun da devamını getirmedim..kimbilir belki yazarım ben de bir ara :)

5 Ocak 2010 02:47
Adsız dedi ki...

Teşekkürler Özgür Anne ve Hatice, sevgiler...

5 Ocak 2010 09:16
Bir annenin ise donme macerasi dedi ki...

Bazen bende dusunuyorum bunca zaman nasil gecti evde diye, benim koca bir 5 yil. Turkiye'de durum nasil bilmiyorum ama buralarda surekli bi kosuturma var birde evde cocuklarla olmak (bi sureligine daha yaygin sanki) avukat, ogretmen bir cok arkadasim cocuk olunca ise ara vermisti. Surekli bir program aktivite, kutuphane saati vardi.

Benim 2 numara gelince ben yeniden onu buyutmeye odaklandim arada verilmesi gereken sinavlari verdim taki 2 numara 2 yasina gelince, parktaki tum mommy friendlerimin yerini nanny ve grandma larla degistigini farkedinceye kadar. Muthis bi yikim oldu, kiminle konussam herkes 2,5 yas civari (preschool dedikleri) ise donuyordu en gec...Bende iki cocuk olunca bu sure 5 yil oldu. Ben evde gecirdigim zamana yanmiyorum cunku calisir gibi -sizin ki- bircok ugrasim hatta evden parttime yaptigim bi suru gonullu is vardi.

Ama asil sorun tekrar is hayatina donebilmekte. Evde cok uzun kalinca bizim dinasorlastigimizi, sadece cocuk bakimindan anladigimizi saniyorlar ama oysa gelisen teknologi ile dis dunya ile baglanti fazlasi ile var. Her zaman gunceliz aslinda..

Neyse, cok uzattim cok iyi anliyorum sizi. Siz yeniden uretmeye, yeni bir proje basliyorsunuz bebisle birlikte oyle dusunun!

Bol sans!

8 Ocak 2010 22:39
Adsız dedi ki...

Çok teşekkür ederim. Sanırım çok iyi anlıyorum söylemek istediğinizi... Sanırım yeni bebek bana da yeniden üretme açısından iyi gelecek. Sonrasında ise neler olacağını zaman gösterecek.

Sevgiler...

20 Ocak 2010 15:42