Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

3 Mart 2011 Perşembe

Annelerin Dünyası Taşınmıştır...


Blogspot'u açabilen sayılı şanslı insanlardan olup da yeni yazı girilmiş mi acaba diye sitemizi ziyaret eden izleyicilerimize bir haberimiz var...

Malum can sıkıcı gelişmeler nedeniyle, sizlere daha iyi ve kesintisiz hizmet verebilmek için TAŞINDIK...

Lütfen alıcılarınızın ayarları ile oynayınız..

Yeni adresimiz www.annelerindunyasi.wordpress.com oldu..

Eğer bizi halihazırda www.annelerindunyasi.com adresinden takip ediyor iseniz zaten yeni yüzümüzle karşılaşmışsınızdır.

Şimdilik koliler ortada, ortalık karışık gibi görünüyor ama el birliğiyle en kısa zamanda en yerleşik düzenimize de geçeceğiz efendim...

İşte o zaman mutfağımızdan gelen mis gibi portakal kokulu kurabiyeler eşliğinde çaya da bekleriz...

Sevgiler...
Annelerin Dünyası ekibi adına Filiz...

Devamı...

2 Mart 2011 Çarşamba

Sadece Güldü!


Güldüm,güldü…Sonra ben gözlerinin içine baktım,güldük,güldüm.

İçimden o gülünce sıcaklara göç ederken huzme huzme oynaşan kuşlar geçti, iki yana açıldı bir komedi oyununun tiyatrosu ve kapandı iki göz kapağının arasından ışıklar saçarak!

Gülüş aynı gülüş değildi o zaman diliminden herhangi birininkinin. Lakin daldığında içine tebessümden kaçmak söz konusu bile değildi.

En olmadık anda döken yağmur gibi sakinleştiren, en zirvesindeyken harbi zihni sinirimin beni ehlileştiren, onun hayata bakış açısıydı.

Nereye gidersem gideyim cebime attığım şekerlemeler gibi en dibe vurduğumda yüreğimi tatlandırırdı.

Ve belki de bazen onun en gülünmeyecek bulduğu paydada ben gülerdim hayata . Çünkü komedileştirmişti zamanı, en alakasız bir münazaraya bir bakışla ve ya bir anlayışla birkaç kelime de kahkahalar ekletmişti, bir kelime ile beni, bir ahval ile alemi gülücüklere boğmuştu ve arkasını yürüyüp gitmişti.

Bense dudaklarımı bir kelam için kımıldatamayacak kadar tebessümden yoksun olduğum anda bile onun bir oyuncağını yere düşürdüğü dakikada anlamsız masum, şartsız gülüşlerine asla kayıtsız kalamıyordum.Açılıyordu gökyüzüm, güneş geliyordu sarıdan turanja ,
Dönüyordu dünya ,gülüyordu dünya!

Ney miydi sebep bu anlara en çok? Çocukluk!

Damarlarına iliklerine kadar boyama kalemleri ile çizilmiş ,
iki çim yeşili dağdan akan turkuaz nehrin üstünde, buz mavisi gökyüzünün hemen altında,sirk gibi hareketli,herkesin eğlendiği, kötülüklerden arınmış çocuksu bakış açısı!

Aklımın bazen mukayyet olmakta bile zorlanacak kadar geniş olduğunu düşündüğüm sırada minnacık bir detaya muazzam bir hayal gücü ile masallar indiren neredeyse 14 aylık dimağıydı sebep!

Belki çizgi filmde aptalca dağdan aşağı yuvarlanan tilki, belki kolu bir anda koparak elinde kalan oyuncak kamyon şoförü veya pijamasının sağ ayağından elimi uzatarak yüzüne dokunduğum andaki basit ahenk kahkahalara boğardı onu!

Ve bana da ve sıcağı ile ısıttığı o yuvaya da baharlar doğardı berrak!

Çünkü tertemizdi yüreği, her karede bir komedi bulacak, her kareye bir kelime ile komedi konduracak kadar temiz, bardağın dolu tarafında, siyahı beyaz gören bir masumlukla!
Ve güldük tekrar, güldü,güldüm!

Gözlerinde hep güldüğü yarınları, hep çocuk kaldığı anları görmek istedim , Gördüm!
Tıpkı onun hayatı istediği gibi görüp te istediği kadar güldüğü ve güldürdüğü gibi….

Sevgiler

Ebru Başköylü

Devamı...

1 Mart 2011 Salı

Çocukluğumun Komik Anıları

-Kırmızı başlıklı kız masalından çok etkilenmiştim. Masaldaki kurdun elmadan çıkan kurtla aynı olduğunu zanneder, elmamdan kurt çıkarsa feryat figan kaçardım.


-Sarı saçlı, sakar ve çok düşen bir çocuktum. "Sarıdır sarkar düşeceğim diye korkar (ayva) " bilmecesini "ben, ben!" diye yanıtlardım.

-İlkokula başlayana kadar yalancı emzik emdim. İlkokulun ilk günlerinde kalemimi bilerek sıranın altına atar, onu almak bahanesiyle cebimdeki emziği emerdim.

-Yemekten sonra söylenen "sofrayı kuran kaldırsın" sözündeki "kuran" ın, duvarda asılı duran Kuran-ı Kerim olduğunu zannederdim.

-Kedi gibiydim, banyo yaptırmak için 4 kişi gerekirdi, 3 ü tutar 1 i yıkardı.

-Bir gece rüyamda kör olmuştum. Uyandım ve ışıkları yaktım ama her yer hala zifiri karanlıktı. Çığlık çığlığa annemleri uyandırdım, meğer elektrikler kesilmiş.

-Ablam çapak konusunda, uyuyunca uyku böceklerinin gelip gözleri çapakla kapatmaya başladığını, eğer çok uyursam gözlerimi tamamen kapatacaklarını söylemişti. Günlerce korkudan uyuyamamıştım.

-Kardeşime "ben senin ablan değilim, içime kötü ruh girdi" diyerek ödünü koparırdım. Sonra bu oyuna kendim de inanır, içime ruh girdiğini sanırdım.

Kendi çocukluğumla ilgili aklıma gelen ve komik bulduğum anılarımı yazdım. Düşündükçe daha da çıkar belki... Zaten sadece çocuk olmak yeterli değil midir komik olmak için. Uçsuz bucaksız bir saflıkla sorulan sorular, yanlış anlamalar, yanlış anlatmalar, hemen kanmalar... Ne kolaydır bir çocuk yüreğini aldatmak, ne çabuk inanırlar en olmadık şeylere, hemen üzülür, hemen sevinirler, çokça şaşırır, bolca güldürürler...

Bugün içimdeki çocuk oyun oynuyor çocuklarımla, birlikte yerde yuvarlanıp, şarkı söylüyorlar. Anılarımdan çıkıp bana gülümsediğinde, seviniyorum onu henüz kaybetmemiş olduğuma... Çocuk yanınızın, hep yanıbaşınızda olmasını diliyorum...

fotoğraf

Devamı...

Misafir Anne - Çocuk komiktir, komik çocuk…

Gülmek… hayatın en değerli iki anından biri bence, diğeri ağlamak. Ağlayana kadar güldüğüm anlarla, ağlarken bile güldüğüm anlar en tatlı anlarım. İçinde garip bir duyguyu barındırıyor, hani böyle aşk gibi ama aynı zamanda uçmak gibi, belki de böyle hızla bir şeylerden kaçmak gibi hatta belki saklanmak gibi.


Kızımdan sonra içimdeki ben sanki tamamlandı. Her gözyaşım peşi sıra gelen bir gülümsemeyle sonlandı. Onun beni güldürdüğü kadar hiçbir şey güldürmemişti beni böylesi içten. Eğer bir insan anneyse en sinirli, asabi hatta çekilmez anın peşi sıra gelen bir kahkaha atabilecek potansiyele sahiptir. Çünkü çocuk demek zaten gözlerinin içinden mutluluk veren bir enerji saçan yavru insan demektir. Çocuk demek her daim gülen yüz demektir. Onun olmadığı ama aslında o yokken de mutlu olduğun anların tadı bile yavan gelir kimi zaman. Bütün duygular sanki o geldikten sonra gerçeklik kazanmıştır anne ruhunda. O yüzdendir ki anne bir çocuk için sığınılacak en güvenli limandır.

Ben hep kızım beni en kızdırdığı anlarda gülerim aslında. Mesela ben giydirmeye çalıştıkça kaçan hali… Pijamaya sağdaki bacağını soktuktan sonra soldakini sokarken sağdakini çıkaran hali hatta bunun 2-3 döngü devam edişi. Altını değiştirirken bezini takmama izin vermeyip sağa sola dönen bol neşeli kahkahalı hali… Uyusun diye gözünün içine bakarken aradan geçen 1 saatin ardından uyumamakla birlikte o karanlıkta gözlerimin içinin içine bakıp gözünde bin damla uykuyla gülen hali… Mamasını yedirmek için bir kaşık hadi bir kaşık daha diye uğraşırken kaşığa bir şaplak atıp her şeyi etrafa saçmakla beraber bundan deli gibi keyif alan hali… Oyuncak verince ağlayan kumanda verince sevinçten dört köşe olan hali…

Aslında ben onu izlerken çoğu zaman yüzümde aptal bir gülümsemeyle buluyorum kendimi. Çocuk gülümsemektir, mutluluktur. Çocuk sevdirir, eğlendirir. Çocuk komiktir ve komik çocuktur. İyi ki vardır çocuk kirlenmiş dünyada saf olan tek şeydir, kirlense de kirlenmeyendir çocuk.
 
Nurefşan ın Annesi
http://www.benkizimindelisiyim.blogspot.com/

Devamı...

Güldüren Anlar

Bir arkadaşım oğlum için "annesinin serveti" tanımını yaptı geçenlerde.

Evet servetim benim oğlum.Mutluluk kaynağım ve mutluluk da bu hayatta sahip olabileceğim en büyük servet olsa gerek.

Güldüren anlarımızı not alıyoruz bu hafta.Çocuklarımızın komik hallerini, eğlenceli söylemlerini...

Ben bir tanesini, hiç unutmamak için buraya not alıp, sözü diğer annelere bırakmak istiyorum.

Ben: Oğlum senin adın nedir?
A.A: Asım Alp
Ben: Benim adım nedir peki?
A.A: Anne Alp :)

İyi Haftalar...

Devamı...

25 Şubat 2011 Cuma

Sonsuza Kadar Genç Kalmak İstiyorum

Bu hafta hep bu konuyla ilgili yazmak istedim ve düşündüm durdum. Gençlik sadece fiziksel yaşlanmayla mı kaybolur yoksa yaşananlarla, hayat boyu başa gelenlerle mi diye kararsız kaldım. Belki de her ikisi birden. Fiziksel yaşlanmanın önüne geçmek çok kolay değil ama insan günü, teknolojiyi ve hızla akıp giden hayatı yakalayabilirse daha genç kalabilir ve çocuklarıyla iletişiminde daha başarılı olabilir diye düşünüyorum.


Bu düşünceler içindeyken 1.5 senedir eve kapanıp kalmış olan ben birden bire kendimi 18-19 yaşındaki gençlere üniversitede hocalık yaparken buluverdim bu hafta. Üniversitedeki ilk dersime girdim, 60 küsür tane meraklı göz karşısında onlara nasıl hitap etmem gerektiğini çok fazla kestiremeyerek ve oldukça heyecan dolu. Onların dünyasını keşfe çıkmaya hazırlanıyorum ve bu deneyimin bana kazandıracakları için mutluyum. Kendi üniversite yıllarımı hatırladım ve o zamanlar ağzımdan dökülen bir cümleyi hatırladım.

“Bir gün öğretmenlik yaparsam nasıl bir öğretmen olacağımı bilmiyorum ama nasıl bir öğretmen olmayacağımı çok iyi biliyorum” demiştim, tavırları ve üsluplarıyla bana rahatsızlık veren hocalarımı gördükçe.

Gençlerle iletişim kurmayı başaramayan, onların dünyasını anlayamayan ve onlarla ayrı diller konuşan bir hoca olmak istemiyorum. Aynı şekilde çocuklarımı yetiştirirken de onların hayata bakışlarını, arzularını, heyecanlarını ve sıkıntılarını anlamaya çalışmak en büyük gayem olacak sanıyorum.

Benim gençliğim nerede kaldı diye sorarsanız, ben de 35 yaşımdan günler alırken 20 li yaşlardaki hayatımı hatırlamaya çalışıyorum. Üniversite, dil kursu, yurtdışı seyahatleri, gezip tozmalar, çalışma hayatı ve gece hayatının birarada yürütebildiğim ve yorulmadığım zamanlardı onlar. Şimdi ise çocuklardan fırsat bulup dışarıya çıktığımız bir geceden sonra 2 gün kendimize gelemediğimizi farkettik eşimle, herhalde yaşlanmak da böyle bir şey en basit haliyle. Yorulmak, ya da daha çabuk yorulmak, bazı şeylerden özellikle insanlardan daha çabuk sıkılmak bu süreçte farkettiğim şeyler.

Son bölüm çok karamsar oldu gibi gelebilir size ama yine de kendimi yaşlı görmeyi reddediyorum. İkiz annesi olmanın verdiği bir yorgunluk ve kendimle ilgilenememe halim var ama şimdi yavaş yavaş bundan sıyrılıyorum ve çocuklarım için enerji topluyorum. Onlar büyürken ben gençleşmeyi düşünüyorum, bedenen olmasa da ruhen beni besleyeceklerine inancım sonsuz.

Bu inançla bedenen olmasa da ruhen sonsuza kadar genç kalmak istiyorum.

Devamı...

24 Şubat 2011 Perşembe

Gençlik Başımda Duman...


Pekala millet, bir konuyu açıklığa kavuşturalım önce: Ben hala gencim tamam mı dostlarım?
 
Her ne kadar:
 
Yaşım 35' e gelse de
 
Sabah 8 akşam 18 bir fabrikaya tıkılıp çalışıyor olmaktan mütevellit, içim bıkkınlıkla dolu olsa da
 
Artık dünyayı değiştirecek bir buluş yapacağıma yönelik en ufak bir ümidim olmasa da
 
Nazik neticemi kaldırıp şuradan Taksim'e gezmeye gidecek enerjiyi artık yılda bir kere bulabilsem de
 
Ayna karşısında geçirdiğim yıllık toplam zaman, 20 yıl öncenin sadece 1 gününe eşit olsa da…
 
Dinleyip de beni hayallere sürükleyen bir şarkı artık olmasa da
 
Kolay kolay heyecanlanmasam da…
 
Film aktörlerine, şarkıcılara aşık olmasam da…
 
Geleceğe yönelik olarak kendimle ilgili inanılmaz hayaller beslemesem de…
 
"Hoşlandığım çocuk" artık benim eşim olsa da…
 
" Ben bunu çocuklarıma yapmayacağım" dediğim şeyleri bir bir çocuklarıma yapsam da…
 
Herşeyi bildiğini zannedip ahkam kesen yeni yetmelere müstehzi bir ifadeyle uzaktan gülümsesem de…
 
"Müstehzi" ve "mütevellit" kelimelerini hala cümle içinde kullanıyor olsam da…
 
Bilmem kaç yıldır sinemaya sadece çocuk filmi seyretmek için gitmiş olsam da…
 
Tanıdığım en genç rock'çı Metallica ve Bon Jovi olsa da...
 
Anne ve babamın yaptığı herşeyi şahsıma ve özgürlüğüme yönelik saldırı olarak algılamasam da...
 
Popüler olmak ya da olmamak artık o kadar da umurumda olmasa da
 
Bir kız arkadaşımla bir araya gelince en son trendler yerine iş, güç, çocuklar hakkında konuşsak da..
 
 
Ben hala genç olduğuma inanmak istiyorum. Yaşlanmaya hazır değilim daha…O yüzden de çocuklarım hayırlısıyla ergenliğe geçtiklerinde onlara karşı nasıl davranacağıma ilişkin şu anda kesin yargılarda bulunmak istemiyorum. Bu tamamen o zamanki çevresel etmenlere, çocuklarımın bu ergenlik hadisesinden ne derece ve nasıl etkilendiklerine, benim ruhsal olgunlaşma sürecimin ne kadarını tamamladığıma ve de eşimin sabır seviyesinin ne kadarını muhafaza edebildiğine bağlı. Ayrıca ne zaman büyük büyük laflar etsem paşa paşa yemek zorunda kaldığım için şimdi ahkam kesmeyeceğim. Sadece çocuklarımı boğmadan ve farkettirmemeye çalışarak takip edeceğimi, belli bir disiplin seviyesini korumaya çalışacağımı ve onları her zaman çok seveceğimi ve anlamaya çalışacağımı söyleyebilirim. Elimden geldiği kadar…Çünkü ben hala büyüyorum, çocuklarımla beraber...
 
Sevgilerimle
 

Devamı...

Misafir Anne - Gençlik,bekli de algıda geçlik

Gençlik,bekli de algıda geçlik


Bu sabah benden çokça genç bir arkadaşla lakırtı ederken hatırladım…Gençliği…

Bilmem daha 28’ ler de seyrimden mi yoksa 40 ı müteala yapmak için kendimce milat belirlememden mi gençliğimin neresinde duruyorum çıkaramadım.

Ki bu sabaha kadar da son 10 gündür mütemadiyen afyonumla haşır neşir saatlerde bir yorgunluk,bir derinlik evet muazzam bir derinlik hissediyorum.


Yaş henüz kağıt üzerinde rakamsal olarak olgunluktan az önce gençlikten az sonrayı gösteriyor ama nedense uzun zamandır ben kendimi genç hissetmiyorum. Ya hissetmek istemiyorum ya da bayağıdır o genç diyerek sonu iki sessiz harfle doruğa ulaşır gibi biten niteleme sıfatının içeriğini hatırlamıyorum.

Peki en son nerede bırakmıştım aklıma geliyor mu?Ne yapınca genç oluyordum bir fikrim oluyor mu?Hayır

Aynaya mı bakarak diyordum ne kadar taze ve gencim diye yada gözlerimde ki ışık mı iksiriydi gençliğimin?Hayır

Böyle sahneler indiremiyorum dimağımdan.Çoktan silinmiş,yada hiç yazılmamışlar belki…

Şimdi haftanın konusu sayesinde uzun zamandır üstünde düşünmediğim bir mevzu kocaman manşetler attırıyor bana mesajları bayağı sert ve soruları irdeleyici olan.

Çıkarımlar bir bir dökülüveriyor ve o an beklide en kestirmeden gençliği yaşayamadığımdan çok ben ne olduğunu pek anlamadım yanıtı geliyor.

İçindeyim aslında matematiksel basamakta genç zamanların,belki takviminde ruhen sonuna, bedenen ortalarında bir yerdeyim.Ama hala oralarda bir yerdeyim.

Kendimi tanıyorum, gözümün önüne geliyorum,Yaş belki 40 işte belki 45,o sabah çok daha yorgun kalkmışım biyolojiken,güne başlamaya halim veya başkalarının programlarına dahil olmaya eskisi kadar mecalim yok.Vücudum birkaç adım geri düşmüş hemen birkaç sene öncesinden…

Telaffuzu gönderiyorum kendime o an,böyle miydim ben bundan belki 5 sene evvel? Bir günde ne kadar çok karpuzu taşıyıp indiriyordum, kendimi nasıl boş anda boşluğa düşecek gibi koşturuyordum dört nala…

Gençlik işte diyorum o an Gençlik!!!!

Hatırlıyorum işte şimdi gün gibi ama Gençlikten çok daha fazla gerice kalmış bir Geçlik hissi yayılıyor o an hücrelerime…

O kadar şimdi gibi ki bu an, sahne o kadar ben ki,bir çıkarım daha atıyorum göğe !

Kendini tanıyan kendinin kahinidir aslında!

Şimdi hasta olmayacak gibi yaşayıp, hastayken bile vücudumu umursamadığım, kendimi dağ taş toprak , en luzumsuz fıtrat için deli gibi parçaladığım,oğlumun 5,5. ayından sonra her gelişimine ikinci ağızdan şahit olarak en iyisinden bir çalışan anne ve geri kalan paydada okuyan anne,eş anne,bilen anne,gezen anne,doğru anne,arkadaş anne ama hep sonunda ruhumda dibine kadar anne olmak için yaşadığım fazlası dumanı gibi üstünde günlerim geliyor aklıma…

Akıp giden,ileriye iten ,gençliği,dayanıklılığını hor kullanmak zanneden günlerim…

Evet gençliğim tüm sislerin ardından şimdi çerçeveleniyor,yaşlanmaya ramak kala bir yaşımda…

Halbuki o kadar keyiflidir ki ansızın zıplayıvermek,belki seslice mekan algısız bir şarkı söylemek,denize kaçmak,soğuk havada koşmak…

Ve ne kadarda özgür ve korunmacıdır o tılsım,en coşkulu muzipliğinizi gençlik işte! diyen insanların etrafında dolaşmak…

Çocuk kalamadıysan bile genç bir yüreğe itina ederek yaşlanmak…

Bu cebelleşme ile sarılıyorum tekrar kendime, gençliğime o deliliği de doluluğu da layığı ile bir bedene yakıştıran ve sahibi olduğum yekpare ömre…



Genç ruhlu kalmanız ümidi ile…

Ebru BAŞKÖYLÜ
http://ruzgarin-oglu.blogspot.com/

Devamı...

23 Şubat 2011 Çarşamba

500


500.kişimiz olarak bizi ne kadar mutlu ettin biliyormusun?

Sen ve senin dışında kalan 499 annenin ve nice annelerin bizim için ne kadar önemli olduğunu hatırlattın.

Bu blogu, sadece kaliteli yazılar okumaya gelen, anneliğin teknik bilgiden öte, kalple yürüdüğünü hatırlattığımız 500.kişisin.

Umarız bu 500 özel insan sayımız katlanarak artacak ve çok sayıda annenin hislerine tercüman olacağız.

Sana ve tüm okuyucularımıza sonsuz sevgilerimizi yolluyoruz.

Nice, nice 500, 501, 502'lere...

Devamı...

Gençliğimden pay biçip korkmak....

İnsan, şöyle bir geriye dönüp baktığında, toyluğu aklına geldiğinde, -hele de anne olmuşsan- ne kadar korkuyor...
Meğer, ailenin söylediği şeyler ne kadar da doğruymuş ama bizim bir kulağımızdan girip, diğer kulağımızdan çıkarmış o günlerde...
Uçarı, özgür, söz dinlemezmiş insan...
En uslu çocuk bile olsan, ergenliğini en olaysız atlatan biri bile olsan, en doğrusuymuş meğer kendi bildiğin...
Karşıdan bakıldığında, ne kadar çocuksu hareketlermiş, nasıl hoş görünümsüz şeylermiş...
Ama her insan yaşamalı sanırım aynı dönemleri, yaşamadan anlaşılamıyormuş meğer...
Aklın bir karış havadeyken, ayakların yere basmazken bilemiyormuş insan..

Olsun bilmesin...

Bize düşen; çocuklarımızın bu dönemlerinde gözümüzü üstlerinden ayırmamak bence...Çok farkettirmeden ama hissettirerek...

İnsan, gençliğin şimdiki durumundan ziyade, kendi geçmişine baktığında gözünün ne kadar kara olabileceğini bildiğinden dolayı korkuyor çocuğunun geleceğinden....

Her insan aynı yollardan geçecek,çaresi yok....

Büyük lokma ye büyük konuşma...
Ahkam kesme, benim başıma gelmez deme...
Ammaaa tedbiri asla elden bırakma...
Benden söylemesi :)))

Devamı...