Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

26 Ocak 2010 Salı

ANNELİK VE KARNE ÜZERİNE...



İnadına deneyen, ısrarla herşeyi anlamaya, anlamlandırmaya çalışan bir hayat hikayesi...

Yaşamın henüz ilk basamaklarında bunca kararlılık beni büyülerken tam da aynı anda ve aynı şiddette endişeye kapılmamı sağlıyor.


Manasız olan, mantıksız ve dayanaksız olan herşeye olanca başkaldırmış gözleriyle adeta delici bakışlar fırlatan bu küçük insan, ona yetemeyecek olabilmenin korkusu ile herdaim beni mıncıklasa da, “büyük” olma gerekliliğini aniden öğretmesiyle sarsılıyorum.

Bu sarsıntılar beni çoğu kez kendime getiriyor, bir küçük beden için, öncelikle sadece onun için yaşamak zorundalığının ürküten yanılsamaları ile zamanın tik-taklarını beynimin içinde, onun hayata attığı her adımda, her değişim ve gelişmede duyumsuyorum.

Bazen dondurmak istediğim anları-kokuları nazikçe ve özenle beynime-yüreğime kazıyarak yoluma devam ediyorum.

Bundan böyle asla yalnız değilim, O’nun minik adımları bana eşlik ve klavuzluk edecek, sonra hangi düşünce kavşağında ayrıldığımızın önemi olmayacak, o ne yaparsa yapsın, ne düşünürse düşünsün, “en önemli”si olacağım, annesi olacağım, hangi asi akıma kapılırsa kapılsın benim “en değerlim, en özelim” ve eğer kilometreler girse de araya uzaktaki en yakınım olacak.

O’nu asla yalnız bırakamamanın içimden gelen kışkırtıcı ve sarsıcı gücüyle ama O’nu boğmadan ilerleyebilmenin ince dengesini kurmak için çabalayacağım.

O’na doğru davranmanın, kişiliğini kazanmasının, seçmesini bilmesinin, hep “öğreten adam” iticiliğinde olmadan, keşfederek öğrenmesini sağlamanın, dünyanın sadece reklamlardaki bembeyaz dişli hep gülen sarı saçlı güzel kadınlar ve her daim bir heykel gibi yakışıklı erkeklerden oluşan mutlu bir topluluktan olmadığını anlatabilmenin yoğun ve gittikçe ağırlaşan sorumluluğu altında ezilirken, birden aydınlanıyor her bir hücrem:

“Sadece doğal ol, içinden geldiği gibi, O’nu önemseyerek, BİREY olduğunu kabul ederek, severek, öperek, dokunarak, kendini de asla ihmal etmeyerek nasıl güçlü bir “doğurgan” olduğunu hissederek” davran diyor içsesim...

Zaten ne olursan ol, en sonunda senin bir yansıman, bir minik modelin olarak başlıyor hayata ve kendi yolunu çizebilmenin özgür ve umursamaz güzelliğini yaşayabilecek özgüveni oluşuyor kendiliğinden, ama eğer izin verirsen...

Tam da bu noktada, bu küçük model için değiştirmek istediğin, geliştirmek istediğin her yanın kendiliğinden hızla törpüleniyor, kıymıklar bazen batsa da eline, bir siyasetçinin ziyareti için heryeri hızla temizlemeye ve sağa sola renkli çiçekler yerleştirmeye çalışan bir köy, okul, şehir, işyeri vs. gibiyim.

Biliyorum ki her bir yapmacıklık, sunilik, yapay ve eğreti kalacak, sırıtacak, ruhsal bir arıza olarak dikilecek karşıma ve ben suçluluktan öleceğim o zaman.

Radikal değişimlerin tam sırası, bırak kanasın ellerin, bırak kanasın...

Benim içim karne....


Arthur Schopenhauer der ki; “Çocukluk, hayatımız boyunca özlemle geri dönüp baktığımız masumiyet ve mutluluk dönemi, hayatın cennetidir, kayıp cennet.”

Teşekkür de madalya da beklemiyorum ben aslında... Benim isteğim sadece kızım yetişkin bir insan olduğu zaman, geriye dönüp baktığında, çocukluğunu güzel ve renkli hatırlasın, ışıltılı bir anılar silsilesi geçsin gözlerinden, bir sevinç dalgası yalasın yüreğini, kocaman gülümsesin ama kocaman. Desin ki, “ben mutlu bir çocukluk geçirdim ve çok eğlendim, annemle babam bana gerçekten vakit ayırdılar ” desin, benim için en değerli karne bu olur şüphesiz, sınıfı o zaman geçerim ben, o zaman...

---Girne---

Resim, Ressam Gustav Klimt e ait "Mother and Child" isimli eseri

13 yorum:

Ozguranne dedi ki...

Çok güzel...

"“büyük” olma gerekliliğini aniden öğretmesiyle sarsılıyorum."

sevgiler, elinize sağlık.

26 Ocak 2010 18:08
Girno dedi ki...

teşekkür ederim, benden de sevgiler :)

26 Ocak 2010 23:04
Emre dedi ki...

İnsan hayat sürecinin en eksik yanı çocukluklarının kıvamı, bu ham kıvamlarda o kadar çok adam-çocuk / kadın-çocuk (çocuk kalmak başka, çocuk olmak başka ve yetişkinliğin şartlarını yerine getirirken “çocuk gibi” yaşama sevgi penceresinden bakmak çok daha başka)
var ki; hem anne hem de baba olarak çocuklarınıza verdiğiniz ruhunuzdaki en özel ikiz değerlerinizin aktarımlarını izlemek dahi insana dolu dolu yaşama-yaşatma aşkı veriyor ki çocuklarınızın eriştiği mutluluğu düşleyemiyorum bile...

27 Ocak 2010 09:35
Girno dedi ki...

Emrecim, sen yazmalısın, çok güzel ifade etmişsin :) ve bana güç, enerji ve motivasyon oldu yazın, sağol...

27 Ocak 2010 22:11
R. Berin Tuncel dedi ki...

Girno enfes bir yazı.üslubun,bazen duran,bazen hızla sarsan,inen,çıkan tonlaman..çok beğendim.kalbine sağlık kardeşim.

28 Ocak 2010 17:33
Girno dedi ki...

Sirar ne güzel demişsin, asıl senin kalbine sağlık. Yorumuna nasıl sevindiğimi anlatamam :D Okumana beğenmene çok sevindim, benim için bu yorumlar müthiş bir ilham ve motivasyon sağlıyor, tekrar nezaketine, beğenini paylaşmana teşekkür ederim, sevgilerimle...

28 Ocak 2010 22:26
a.c dedi ki...

Girno seni bulup sarılmak istedim sana...
Resim de kadın doğum doktorumun muayenehanesinde asılıydı. O ultrasona bakarken ben duvarda hep bu resme baktığımı hatırlıyorum. Kadının ekranında hiçbirşey gözükmüyordu. Böyle olacaktık biz kızımla. Hep bunu hayal ederdim. Ne zaman olacak acaba, gerçekten olabilecek mi? O zamanlar hamilelik yıllar sürecekmiş gibi geliyordu.Onu hatırlattın bana. Bugün kızım aynen böyle uyudu omzumda. Hay sen bin yaşa emi...

29 Ocak 2010 00:15
Unknown dedi ki...

Hilal, ya inanamıyorum, hormonlar mı, lohusalıktan kalma, duygusallaştım mı bilemedim ama çok duygulandım ben :) Seni hamilelik dönemine götürdüm deme, sahiden de insan o günler hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyor, ilginç.... Birde sağlıklı olsun diye iç geçiriyorsun sıkca... ben bebişlerin böyle omuzda uymasına bayılırım, "alıştırma" diyenlere inat hem de. sonra büyüyorlar ve zaten ne sığıyorlar omuza ne de istiyorlar....

Hep beraber bin yaşayalım :) bu güzel yazıları duyguları paylaşalım, ne güzel oldu, bu günüm güzel geçecek ;o)

Girne

30 Ocak 2010 11:26
arzu dedi ki...

Yazılarınız öyle güzel,öyle doğal ve öyle akıcı ki,gerçekten okuyabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum.Umarım yaşam boyu enerjinizi hiç kaybetmezsiniz ve biz de yazılarınızı büyük bir keyifle okumaya devam ederiz...

9 Şubat 2010 14:21
Unknown dedi ki...

Girnem ne güzel ifade etmişsin ve eminim sen sınıfı geçeceksin bununla da kalmayıp yıldızlı pekiyilerin olacak ;)

12 Şubat 2010 14:35
Unknown dedi ki...

ismimi yazmayı unutmuşum Girne , gonca ben İrem'in annesi ;)

12 Şubat 2010 14:36
Girno dedi ki...

Teşekkür ederim Arzu, çok sevindirdin beni, ilham kaynağım bu geri bildirimler sanırım :)yazmayı çok seviyorum ve böylelikle yürekleniyorum, teşekkürlerimi ve kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum :)

21 Şubat 2010 11:33
Girno dedi ki...

Goncacım, canım arkadaşım, senin yorumunu görünce nasıl heyecanlandım bilemezsin :) çok ama çok mutlu oldum, goncakeskin, seni nasıl tanımam ayol bide :)
çok seviyorum seni ve balkızını, iyiki seni tanımışım :)

21 Şubat 2010 11:34