Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

2 Eylül 2010 Perşembe

Lohusa'nın Masalı

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak bir ülkede Lohusa adında bir kız yaşarmış. Lohusa pek mutlu bir lohusaymış. O yüzden yaşlı kadınlar onun masalını anlatır dururlar yıllardır. Lohusa çok mutlu bir lohusaymış ama anlatılana göre aslında onun da çok sıkıntısı olmuş. Kimi bebeğine alışamamış der, kimi yok yok bebeğine çok aşık olmuş da ona yetememekten, anneliği becerememekten çok korkmuş der, bazıları da hiçbiri değil o eski hayatının dengesini kaybettiğine çok dertlenmiş der. Ama hepsi de sonunda koca bir “amaa” çeker ve “o bunların geçici, güzel hislerin kalıcı olduğunu düşündü hep, panik olmadı, o yüzden mutlu lohusa” derler. “Lohusa bebeğini çok kolay emzirdi, o yüzden de mutluydu” dendiğini duyabilirsiniz ama çoğunluk “masalda bile olmaz öyle şey” diye itiraz edecektir buna. Bu konuda da rivayet muhtelif: Bebek memeyi alamamıştan, memeleri çok yara olmuşa, sütü az gelmişten fazla gelmiş kontrol edememişe türlü türlü dert sayılır ama “o geçeceğini biliyordu” derler. Çabucak da geçmiş zaten. Gerçek hayatta da öyle değil mi? Bu masal anlatılırken gençten birileri hep “demek ki etrafında ---sütün yaramıyor mu acaba-, -yetmiyor galiba sütün- gibi karamsar yorumlar yapan da yokmuş” der ama yaşlılar lafı ağzına tıkıverir, “masal dediysek peri masalı değil ya kızım, tabi ki var öyle diyenler ama o onlara kulaklarını tıkamış da ondan mutlu kalmış.”






Ama her masalda olur bu masalda da kötüler var. Lohusa’nın canını sıkanlar varmış etrafında. Onu üzenler. Ama o, bu özel döneminde huzurlu olmasının çok önemli olduğunu bildiğinden bir yolunu bulmuş, çıkarmış onları hayatından. O yapamazsa kocası LohusaBeyden destek almış. Normalde kimseyi kırmak istemeyen biriymiş Lohusa, ama o dönem hiç bir şeyi tutmamış içinde. Hormonların gücü adına diyerek çekmiş dil kılıcını gerektiğinde. Lohusadır ne yapsa yeridir demeye başlamış herkes ülkede. (o laf günümüze delidir ne yapsa yeridir diye gelmiştir.)

Lohusanın ziyarete gelmek isteyen arkadaşı çokmuş ama uykusu da. “Bu ara gelmeyin n’olur” demiş, “yorgunum gerginim”. Anlayış göstermişler ona, göstermedilerse de canından önemli değilmiş. Ama çok can dostlarını istemiş yanında. “Gelin yüzümü güldürün, beni rahatlatın” demiş. Onlar da gelmişler ve Lohusa’ya da çok iyi gelmişler. Çünkü hepsi AnneKaleminden’in yazısını okumuş ve önerilerini izlemişler (evet zamanda yolculuk Lost dizisinden çok önce başlamıştı)

Bu masalı anlatanlardan bazıları “annelik içgüdüsüne de güvenirdi o, rahatlıkla kararlar alırdı, o yüzden de mutluydu” der, bazıları da sert bir şekilde karşı çıkar “o dönemde annelik içgüdüsü mü olur canım, herkes ona içgüdünü dinle dediğinde benim içgüdüm niye yok diye dertlenmediğinden mutluydu asıl” Bu tartışma hiç bitmez ama genelde grubun en yaşlısı “içgüdülü veya içgüdüsüz, tecrübeli arkadaşlarıyla da hep konuştu da rahatladı” diye noktayı koyar. “O konuşmalarda öğrendi her bebeğin ağladığını, yatağa konunca uyuyan bebeklerin yalnızca taş tabletlerde –yok o kadar geriye gitmeyelim- kitaplarda olduğunu, herkesin çok zorlandığını ama hepsinin geçeceğini.”

Bir süre bunlar konuşulduktan sonra bir sessizlik olur, gözler uzaklara dalar, dudaklarda huzurlu bir tebessüm. Masalı ilk kez dinleyenler anlayamaz ne oluyor bu yaşlı kadınlara. Sonra kadınlardan biri “yaaa yaa” der, “ee tabi” der bir başkası, ilk kez dinleyen “ne oluyor nedir gizlediğiniz?” diye sorar endişeyle. “Lohusa asıl neden mutluydu biliyor musun?” diye lafa başlarlar. “Çünkü bebeğine hep sımsıkı sarılırdı”. “Aaa” der çok okumuş bir genç, “tabi ilk dönemde bebeklere çok sarılmak lazım”. Küçümser bakışları görünce de dediğine diyeceğine pişman olur. “Hiç lazımla lüzumla sarılınır mı bebeğe, Lohusa bunu zevkle yapıyordu, onu içinden çıkarmıştı ya yeni, yine içine alır gibi sarılıyordu, canı kendi canından kıymetli o küçük insanla bir bütün olmak için, onu koklarken tüm sıkıntıları gittiği için sarılıyordu. İşte o bu yüzden çok çok mutluydu.”
Sonra herkes susar. Yaşlılar ben niye sarılmadım bebeğime o kadar çok diye kendini suçlar; bebeği olmayan gençler, bir gün bebeği olduğunda ona çok sarılacağına söz verir kendine. (Bazı gençler de küresel ısınma, hızlı nüfus artışı alacak başını gidecek ne romantik bu kadınlar yahu diye için için söylenir) Bir yandan da hepsi için için aslında, masalda ne kadar kolay görünüyor, gerçek hayatta neden böyle olamıyor, diye sorar durur.

Bu masal da burada biter. Gökten 3 elma düşmüş, üçü de cam rendede rendelendikten sonra katı gıdaya yeni başlayan bebeklere gitmiş....


Not: Masalda adı geçen Lohusa'nın benim gerçek hayatım veya tanıdığım kişilerle hiçbir ilgisi yoktur. Maalesef. Başa dönsem yaşayacağım lohusalığın hikayesi demek isterim ama ondan da emin değilim.

7 yorum:

Burcu.. dedi ki...

Çok güzel bir masal olmuş, bayıldım. Ellerine sağlık.

3 Eylül 2010 13:05
k.i.s.d. dedi ki...

Gökten düşen üç elma bile cam rendeden hahahaa! Ah annelik bu işte :) Kalemine sağlık arkadaşım!Çok güzel yazmışsın.

3 Eylül 2010 13:54
anne kaleminden dedi ki...

banu ellerine sağlık :)))) harikaydı...

3 Eylül 2010 16:51
birdamlacıkyağmur dedi ki...

Ne güzel bir karakter yaratmışsın. Bayan Lohusa ve hatta Lohusa
Bey
Çok sevdim :)

3 Eylül 2010 19:01
Adsız dedi ki...

harikasin cok güzel

3 Eylül 2010 19:26
Banu Özçelik dedi ki...

:)) cok tesekkurler yorumlariniz icin. cok sevindim ama internet ihaneti nedeniyle ancak yanit yazabildim.

5 Eylül 2010 15:29
masalkahramanım dedi ki...

şu anki halimi daha iyi yansıtamazdı hiçbirşey blogumda yazınızdan alıntılar yapabilir miyim

24 Ocak 2011 21:51