Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

6 Ağustos 2010 Cuma

Sonbahar Yağmurum


Neredeyse iki sene olacak mucizenin tam anlamıyla ne demek olduğunu anladığımdan beri. Bunun önüne geçecek başka bir mucize olmadı hayatımda. Onu kollarıma aldığımda hayata yeniden geldim ben. Sanki ilk defa nefes alıyordum aynı onun gibi. O ağlamıyordu kucağıma verdiklerinde ama ben ağlayarak soruyordum neden ağlamıyor diye. Dünyaya gelmeyi geciktiren kızımın geç ağlamasından daha doğal ne olabilirdi ki ?



Hamileliğimin başından doktorumla normal doğum olacağı konusunda hemfikirdik. Tek sorun Talasemi minör hastası oluşumdu. Doğum benim için risk oluşturabileceğinden riskli doğum yapacak anneler kategorisindeydim. Kızım hiç bir şekilde tehlike altında değildi yani. En çok korktuğum ona birşey olmasıydı aslında. Haa bir de normal doğumun üstesinden gelip gelemeyeceğim. Annem yanımdaydı , babacım hastalığına rağmen kalkıp gelmişti kızının doğumuna, eşimin eli elimde, korkulacak bir şey yoktu ortada. Psikolojik destek tam.

Verilen tahmini doğum tarihinin üzerinden üç gün geçmişti, sık sık merdiven inip çıkıyordum ama deli gibi bir bel ağrısını gece gündüz yanımda taşırken nedense bunu söylemeyi gereksiz buluyordum, bunun sancı olabilmesine ihtimal bile vermiyordum. Üç gece ve üç gündüzün ardından hastahaneye geittiğimde doğumun başlamış olduğunu odaya alınacak kadar açıklık oluştuğunu öğrendim. Her şey yolunda diyordum, açılmalar beklenen zamanlarda oluyordu ama kızım gerekli pozisyona girmemişti henüz. Bana ise karnım gittikçe yükseliyormuş gibi bir his veriyordu. Nefes almakta zorlanmaya başladığımda şu kesemi patlatmaya karar verdiler bebeğin pozisyonunu alacağını düsünerekten. Kesemi patlatmalarının üzerinden dört koca saat geçmişti benim için, belli ki kızım içerde rahattı, sünni sancılar verildi. Geride kalan ön üç yorucu saatin ardından sancıların hafiflediği bir an gözlerimi kapatmak istediğimde içeri panik içinde giren başhekim, ebe ve hemşirelerle doldu bir anda. Kızımın nabzı oldukça yavaşlamış, bir yandan oksijen maskesi takılırken diğer yandan bana yapılacak iğne sonrasında titremeye başlayacağımı korkmamam gerektiğini anlatırlarken ben bebeğimi kaybediyorum sandim. Anneme ben ölüyorum anne dediğimi hatırlıyorum sonrası titremelerle geçen dakikalar ve bebeğimin nabzının normale dönmeye başlaması ve ikinmalarla geçerken ben zamanımın azaldığını hissetmeye başladim. Bu iş normal doğumla olmayacak diyip sezeryan olmasını istediğimi söyledim ve beni ameliyathane icin hazirlamaya basladilar.

Doğum odasından ameliyathaneye kadar olan yol hayatımın en uzun yolu olarak aklımda hala. Ve iste tam ameliyathaneden içeri girmişken tecrübesi yaşıyla onaylanabilecek kadar çok olan ve tam vardiyesini devredecek bir ebe beni eşim gelene kadar ikinmaya ikna etti, eşim geldiğinde "bak görüyor musun kafasını" dedikten kısa bir süre sonra yine aynı ebe kızımı kucağıma verdi. Ve iste o sogukluguyla aklimda kalacak sonbahar günü minik melegimin bize ilk merhaba deyisi. Hatırladığımda hala gözlerimin yaşardığı o ani hiç unutmayacağımı biliyorum. Gögsümün üzerine verdikleri minik yoğurda bulanmış gibi görünen o bebek benim bebeğimdi. O yüzü o sesi kalbime kazınmıştı ve evet daha önce de çok duyduğum "Annelerin kalbi dışarda atar" sözünü yaşamaya başlamıştım bile ben, kızımı doktorlara kontrol edilmesi için verirken ve eşime sıkı sıkı " Helin Yağmurun arkasından git dikkat et yanlış bir şeyler olmasın" diye tembih yağmuruna tutarken.

Şimdi o minik bebek yerinde duramayan bir atom karınca.


2 yorum:

anne kaleminden dedi ki...

fotoğraf o kadar etkileyici ki... ameliyathanede o hemşireye denk gelmenizde ne iyi olmuş, atom karıncaya sevgiler...

6 Ağustos 2010 12:06
MELEK KOKUSU dedi ki...

Anne kaleminden,

Esimde dogumun her aninda yanimdaydi bu güzel pozu ona borcluyum :)
Her hamile anne adayinin dilegidir bebegini saglikla kucagina alabilmek, benimki de oydu ve gerceklesti.
Atom karincadan sevgiler...

6 Ağustos 2010 22:44