Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

5 Ağustos 2010 Perşembe

yeniden doğduğumda...


Hamile olduğumu 2009 yılının anneler gününden bir gün önce öğrendim. Bebeğim annesine henüz bir hücre büyüklüğündeyken ilk anneler günü hediyesini vermişti. Ancak gerçekten anne olmak için daha uzun bir yolum vardı. Birçok hamile kadının dediği gibi ben de gerçekten içimde bir şey büyüttüğümün bilincine, onun hareketlerini hissetmeye başlayınca vardım. Gerçek bağlantıyı o zaman kurmaya başladım. İşte bu yüzden bence anne olma süreci de tam o zaman başlıyor. Kadın olmak Türkiye'de zor mesele. Ben de "şanslı olsaydım annemden erkek doğardım" diyenlerdendim. Ta ki Yağmur'u görene kadar.

Normal doğumdu istediğim. Bebeğim için bunun daha doğru olduğuna inandım hep. Doğa her zaman doğru yolu tercih ederdi ve müdahale eninde sonunda hayal kırıklığı yaratacaktı. Buydu benim inancım. Ancak acaba bu yozlaşmış tıp dünyasında ben de bir doktor kurbanı olup bıçak altına yatırılır mıyım diye endişe duydum hamileliğim boyunca -İstisnaları ayıralım ve devam edelim- O kadar ki son aylarda hamileliğin normal yan etkilerinden sayılan kabuslu gecelerde herkes bebeğine ya da kendine kötü bir şey olmuş görürken ben doktorum tarafından bir şekilde bayıltılıp sezaryen olduğumu görüyordum. Normal doğum için ne gerekiyorsa yaptım hatta yaptık. Bilumum eğitimlere seminerlere gidildi, masajlar, nefes teknikleri, sancılarla baş edebilme pozisyonları öğrenildi, meditasyonlar yapıldı, refleksoloji bilimi ile ilgilenildi, pilates yapıldı şehrin bütün olanaklarından maksimum düzeyde yararlanıldı. Ancak 32. haftada bebeğim ters dönüverdi. Önce pek önemsemedim çünkü son ana kadar doğum için doğru pozisyona dönebildiklerini biliyordum. Günler geçti her kontrole bu sefer dönmüştür herhalde diye gittik ancak 40. haftada hala dönmemişti. Aslında sonuna kadar beklemekti niyetim ancak böbreklerimde oluşan problemden dolayı han fendinin keyfini bekleyemeyecek duruma geldik ve benim de sonum sezeryan oldu. Aslında yine doğaya güvendim dönmüyorsa vardır bir bildiği bebeğimin dedim ve yattım o masaya. Çok da güzel bir deneyim oldu. Epidural denen o ilaca teşekkürler binlerce kere ki bebeğimin dünyayla ilk temasının şahidi olmamı, onu kollarıma hemen almamı, ve kollarımda ağlayışının birden nasıl da kesiliverdiğini görmemi sağladı.

Kızımı kucağıma verdikleri anda saat 09.03 du, bilmiyorum epiduralin etkisiyle mi, suratımdaki tüm kaslar ilginç bir sırıtma moduna sabitlenmiş ama gözlerim yaşla dolmuş. -muş diyorum çünkü kayıtlardan görebiliyorum bunu. Doğumun kayıtlarına bakarken sanki izlediğim ben değilim başka bir kişiydi. Benim 'anne' halimi gördüm. Bu duygusal bir değişim değildi. Basbayağı fizyolojik bir değişimdi. Gördüğüm kesinlikle ben değildim. Zaten o andan itibaren de bir daha 'eski beni' görmedim hiç. Ne bir video çekiminde, ne bir fotoğrafta, ne de herhangi bir aynada. 9 aylık süreç öyle çok değişimin sebebi oluyor ki, sonuçta sadece bir bebek doğmuyor aynı zamanda bir de 'anne' doğuyor.

Bu anne 06 Ocak 2010 da İstanbul'un Şişli mahallesinde doğdu. Hayatın ona verdiği anne olarak yaşama şansına binlerce kez minnettar kaldı. Ve hayatı boyunca hiçbir kavram ya da varlığın yaşattığı duygunun, anne olmanın yaşattıklarının yanına bile yaklaşamadığını büyük bir keyifle anladı ve anlamaya devam etmeyi umuyor.



0 yorum: