28 Ağustos 2010 Cumartesi
Çek elini sırtımdan anne..
Sanırım kendini psikoloji eğitimine adamış bir insandı hocamız..Evinde farelerle dolu bir laboratuvar olması ihtimali yüksekti bizce..O anlattı..Şartlı refleks, Pavlov, tükürükler, falan filan..
Sanırım üniversite son sınıftı..Emirgan' dan Beşiktaş' a giden bir otobüsteydim, ve haftasonu ve trafik..Bir zile bastıkça şoför, arkaya doğru sıkışıyorduk..Pavlov' un köpeği gibi, hiç hoş değil, falan filan..
2008 Temmuz, hayatımın en anlamlı günü idi.."Sanırım" diyebileceğim tek bir anı bile yoktu, Rüzgar gelmişti..R.Ö ve R.S şeklinde sınıflayabileceğim kadar sıkı akademik şüphelerle doldurmuştu beni, bildiğim herşeyi yeniden düşünüyordum..Ve Pavlov' u da..
Sonra çocuğun kendini gerçekleştirmesini..Kendi iradesinin önemini keşfedeceği süreçler yaşıyor oluşunu.."Benim istediğim gibi yapması" ya da yapmamasını..Ödül ve cezayı kullanmalı mı kullanmamalı mı sorusunun cevabını..
Ödül ve ceza hakkında konuşmaya "Çocuğun duygu ve davranışları kendi algısı üzerinden mi şekillenecek yoksa bizlerin onları sokmaya çalıştığı kalıplar üzerinden mi?" sorusuyla başlanmalı..Yani çocuğun içsel motivasyonunu ciddiye almak mı yoksa onu şartlamak mı..Davranışın geleceğini belirleyen ödül ve ceza mı yoksa çocuğun belli süreçler sonucunda verdiği kararlar mı..
Çocukların iç seslerine ve süreçlerine güvenip fazla müdahele etmemeli dış uyaranlarla, tatsız cezalar ve gereksiz ödüllerle..
Ödülün anlamı üzerine düşününce öyle hızlı çoğalıyor ki örnekler, pek çoğumuzun hayatı üzerinde izleri olan çocukluğumuzun ödüllerine dair hikayeler..
Yemeğini bitirirsen seni parka götürürüm, bitirmessen götürmem kalıbını duyarak büyüyen çocuk sayısı öyle çoktur ki..Ama nasıl yani? Her çocuk parka gitmelidir, parkın yemek yemeyle uzaktan yakından alakası yoktur ve olmamalıdır..Sırf parka gitmek için yemek yiyen çocuğun direk fizyolojisine ve daha da kötüsü iradesine müdahele söz konusudur..Çocuk açsa yer, değilse yemez, bu konu bu kadar basittir..
Karne notları çok iyi diye bisiklet alınan bir çocuk ödül için çalışmaya motive olur, hayat için ders çalışması gerektiğini kavradığından değil, ödül için..Ödül için kendisinden bekleneni yapan çocuklar hiçbir zaman kendi iradesini ve iç sesini dinlemez öyle değil mi..Ve böyle şartlanmalarla hayatı öğrenen çocuk hedefe ulaşmak için hep bir müdaheleye ihtiyaç duyar..Ağzımızdan kolayca salıverdiğimiz "aferin"ler bile çoğu zaman masum değildir aslında..Evin dışındaki hayat asla bu kadar "aferin" dolu değildir, anne babanın en temel kaygısı hayata hazırlamak değil midir çocuklarını..İşte bu yüzden aferinler çoğu zaman anlamlı değildir, yemek yediği için aferin, uslu (?!?) durduğu için aferin, çişini klozete yaptığı için-zaten öyle olmalı- aferin, arkadaşıyla oyun oynadığı için aferin..Liste uzar gider..Sonra "sen artık büyüdün"ler gelir, "aferin" ler hızlıca sahneyi terk eder..Çocuklar için "eyvah, artık kabul görmüyor muyum" korkusu başlar, güvensizlik hızlıca eşlik eder..Yani bebeklikten başlayarak iradesine gereksiz aferinler müdahele eder çocuğun..Ve gereksiz ödüller gerekli içsel motivasyonu yok eder çoğu zaman..Gereksiz cezalar içselleştirmeden yok eder davranışı, keşfedip sebep sonuç ilişkisi kuramadan..
Bir davranışın öğrenilmesi için ödül ve cezanın kullanıldığı durumlarda çocuk için önemli olan hedef olur illaki, gerçek öğrenme gerçekleşemez..
Tıpkı Maria Montessori' nin vurguladığı gibi, çocuğun doğası sonuca değil sürece odaklıdır aslında..Çocuğun derdi başardığı için aldığı ödül değil başarırken aldığı keyiftir..Ceza da vermez Montessori, çocuk olumsuz davranışının sonucunu bizzat yaşar, ceza çocuğun kendi değerlendirmesi değil yetişkini değerlendirmesidir...Kendi deneyimleriyle öğrenmesi gerek çocuk ceza ile öğrenmez, şartlanır..Cezanın çocuğun kişiliği üerindeki negatif etkileri ise ayrı bir değerlendirme konusudur..
Ödül ve ceza çoğu durumda kol kola gezmektedir, duygu zabıtalarıdır sanki onlar..İyiyse ödül sıvazlar sırtını, kötüyse ceza itekler sırtından..Sırtındaki ele konsantre olduğundan, dönüp ne yaşadığına, ne de bu deneyimin kendisine ifade ettiklerine bakamaz olur çocuklar..
Kendine konsantre olamayan çocuk onu bekleyen hayata konsantre olamaz aslında..
3 yorum:
Her zamanki gibi yine çok doğru ve güzel yazmışsın Iraz.
28 Ağustos 2010 16:17Özellikle şu sonuç ve süreç meselesini aklımda tutacağım.
Teşekkür ederim Damla :)
28 Ağustos 2010 23:38offf beni çok telaşlandırdı yazın...
31 Ağustos 2010 16:55baştan başlıyoruz yeni davranım modelleri geliştirmeye yönelerekten...
ama yemiyorki velet :((
konuyla ilgili okumalarım bu haftada sürecek...
gerçekten doyurucu bir yazı keşke konu dahada uzatılsaydı... bir hafta daha anlatılsaydı:))bir kaç kişi daha yazsaydı mesela...
çok sağol tatlım emeğine sağlık...
sevgiler bolca...
Yorum Gönder