Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

15 Ocak 2010 Cuma

Neye niyet, neye kısmet...









Bu yazı bambaşka bir şekilde yazılmak üzere planlanmıştı. Biraz komik, biraz ironik cinsten kaleme alınacaktı... Ama cuma günü yazıyor olmanın hem avantajları var, hem dezavantajları... Tüm yazılanları okumak biraz sallıyor, yuvarlıyor insanı. Biraz daha konu üzerinde düşünmeyi getiriyor. Mesela şöyle sertifikalar vermeyi düşünmüştüm babalara:

-Önce bebeği doyur, sonra kendini sertifikası

-Gazeteyi çocuk uyurken oku sertifikası

-Top patlasa duymayan kulaklar için gece yarısı uyanabilme sertifikası

-Sütün sıcaklığını anneye sormadan ayarlayabilme sertifikası

- Kaka kokusunu alabilen burun sertifikası

- Televizyonu kapatacağı zamanı iyi ayarlayabilme sertifikası

- Anne hazırlanırken, ya da bir işle meşgulken çocuğu oyalayabilme, anneye rahat verdirebilme sertifikası

-Çocuğun ne zaman acıkmış olabileceğini bilebilme sertifikası

-Çocuğun hangi vitamini kaç kaşık alacağını bilme sertifikası

-Cep telefonunu çocuktan uzak tutma sertifikası gibi...

Bu sertifikaları vermekten vaz mı geçtim, dünya çok mu toz pembe... Çevremden dinlediklerimden de biliyorum, yukarıda saydıklarım birçok annenin vermek istediği sertifikalar... Bu, madalyonun bir yüzü! Gelelim beni tamamen bu yönde yazmaktan vazgeçiren duygulara... Yani madalyonun öbür yüzüne. Bi' kere şunun farkına vardım ki, babalar ağızlarıyla kuş tutsalar, bir 'anne' olamazlar. Çünkü onlar Mars'tan, biz Venüs'ten. O yüzden birçok şeyden tatmin olmamamız, onların elinden çekip kendimiz yapmaya çalışmamız çok normal. İnanılması imkansız bir içgüdümüz var mesela. O kadar çok yaşadığım bir şey ki, gecenin bir yarısı gözlerimi bir açıyorum, iki saniye sonra kızım ağlayıveriyor. Kanımca aylarca karnımızdayken sürdürdüğümüz birliktelik, kuzucuklar dünyaya geldikten sonra telepati olarak devam ediyor. Ne zaman üşüyeceğini, o an ne istediğini şıp diye anlayıveriyoruz. Detaylara daha hakimiz.
Bir de madalyonun bu yüzünde hiç kıyamadağım, yok sayamayacağım taraflar var. Bir başka arkadaşın da yazdığı gibi iğne olurken senin elinden tutan sıcacık bir el, doktora gitmeyi reddetmeyen, tedavi sürecini kabullenen, sana güvenen kocaman bir yürek, kan görmeye, hastaneye gitmeye bile dayanamadığı halde doğumda başını başına dayayan seven bir erkek... Hamileyken o kocaman göbeğinle sana 'çok güzelsin' diyen, seni motive eden, paniklerini yatıştıran, huysuzluk etme hakkını sana veren... Emzirme ve alışma döneminde bakışlarıyla sana cesaret aşılayan... Sana doğru kararlar aldığını hissettiren... Ve her zaman arkanda duran...
Kızına kadife gibi yumuşacık bakan... Annesine baktığı gibi. Onun yüzündeki bir tebessüm için en palyaço hallere giren... Tıpkı senin gibi, kızı için gerekirse dünyayı karşısına alabileceğini bildiğin, o küçük kızın kaç yaşına gelirse gelsin, sığınacak bir liman olarak kollarına koşacağı bir baba... Madalyonun bu tarafı gerçekten çok dolu.
Bakışlar zaten her şeyi anlatmıyor mu?






















(En yukarıda kullandığım iki foto bir reklamdan...)

1 yorum:

Gelincik dedi ki...

Mükemmel bir yazı olmus ve gözlerimden yaslar suzuldu usul usul... sanırım sertifikaların tamamı hayatı kolaştırır ve keske sahip olunsalar, ama son yazdiklarin bir kadinin ve çocugun sahip olabilecegi en paha bicilmez hediye. Cok seven bir eş ve cok seven bir baba... gerisi sonra yavas yavas olur galiba :)

15 Ocak 2010 12:25