2 Mart 2011 Çarşamba
Sadece Güldü!
İçimden o gülünce sıcaklara göç ederken huzme huzme oynaşan kuşlar geçti, iki yana açıldı bir komedi oyununun tiyatrosu ve kapandı iki göz kapağının arasından ışıklar saçarak!
Gülüş aynı gülüş değildi o zaman diliminden herhangi birininkinin. Lakin daldığında içine tebessümden kaçmak söz konusu bile değildi.
En olmadık anda döken yağmur gibi sakinleştiren, en zirvesindeyken harbi zihni sinirimin beni ehlileştiren, onun hayata bakış açısıydı.
Nereye gidersem gideyim cebime attığım şekerlemeler gibi en dibe vurduğumda yüreğimi tatlandırırdı.
Ve belki de bazen onun en gülünmeyecek bulduğu paydada ben gülerdim hayata . Çünkü komedileştirmişti zamanı, en alakasız bir münazaraya bir bakışla ve ya bir anlayışla birkaç kelime de kahkahalar ekletmişti, bir kelime ile beni, bir ahval ile alemi gülücüklere boğmuştu ve arkasını yürüyüp gitmişti.
Bense dudaklarımı bir kelam için kımıldatamayacak kadar tebessümden yoksun olduğum anda bile onun bir oyuncağını yere düşürdüğü dakikada anlamsız masum, şartsız gülüşlerine asla kayıtsız kalamıyordum.Açılıyordu gökyüzüm, güneş geliyordu sarıdan turanja ,
Dönüyordu dünya ,gülüyordu dünya!
Ney miydi sebep bu anlara en çok? Çocukluk!
Damarlarına iliklerine kadar boyama kalemleri ile çizilmiş ,
iki çim yeşili dağdan akan turkuaz nehrin üstünde, buz mavisi gökyüzünün hemen altında,sirk gibi hareketli,herkesin eğlendiği, kötülüklerden arınmış çocuksu bakış açısı!
Aklımın bazen mukayyet olmakta bile zorlanacak kadar geniş olduğunu düşündüğüm sırada minnacık bir detaya muazzam bir hayal gücü ile masallar indiren neredeyse 14 aylık dimağıydı sebep!
Belki çizgi filmde aptalca dağdan aşağı yuvarlanan tilki, belki kolu bir anda koparak elinde kalan oyuncak kamyon şoförü veya pijamasının sağ ayağından elimi uzatarak yüzüne dokunduğum andaki basit ahenk kahkahalara boğardı onu!
Ve bana da ve sıcağı ile ısıttığı o yuvaya da baharlar doğardı berrak!
Çünkü tertemizdi yüreği, her karede bir komedi bulacak, her kareye bir kelime ile komedi konduracak kadar temiz, bardağın dolu tarafında, siyahı beyaz gören bir masumlukla!
Gözlerinde hep güldüğü yarınları, hep çocuk kaldığı anları görmek istedim , Gördüm!
Tıpkı onun hayatı istediği gibi görüp te istediği kadar güldüğü ve güldürdüğü gibi….
Sevgiler
Ebru Başköylü
1 Mart 2011 Salı
Çocukluğumun Komik Anıları
-Kırmızı başlıklı kız masalından çok etkilenmiştim. Masaldaki kurdun elmadan çıkan kurtla aynı olduğunu zanneder, elmamdan kurt çıkarsa feryat figan kaçardım.
-Sarı saçlı, sakar ve çok düşen bir çocuktum. "Sarıdır sarkar düşeceğim diye korkar (ayva) " bilmecesini "ben, ben!" diye yanıtlardım.
-İlkokula başlayana kadar yalancı emzik emdim. İlkokulun ilk günlerinde kalemimi bilerek sıranın altına atar, onu almak bahanesiyle cebimdeki emziği emerdim.
-Yemekten sonra söylenen "sofrayı kuran kaldırsın" sözündeki "kuran" ın, duvarda asılı duran Kuran-ı Kerim olduğunu zannederdim.
-Kedi gibiydim, banyo yaptırmak için 4 kişi gerekirdi, 3 ü tutar 1 i yıkardı.
-Bir gece rüyamda kör olmuştum. Uyandım ve ışıkları yaktım ama her yer hala zifiri karanlıktı. Çığlık çığlığa annemleri uyandırdım, meğer elektrikler kesilmiş.
-Ablam çapak konusunda, uyuyunca uyku böceklerinin gelip gözleri çapakla kapatmaya başladığını, eğer çok uyursam gözlerimi tamamen kapatacaklarını söylemişti. Günlerce korkudan uyuyamamıştım.
-Kardeşime "ben senin ablan değilim, içime kötü ruh girdi" diyerek ödünü koparırdım. Sonra bu oyuna kendim de inanır, içime ruh girdiğini sanırdım.
fotoğraf
Misafir Anne - Çocuk komiktir, komik çocuk…
Gülmek… hayatın en değerli iki anından biri bence, diğeri ağlamak. Ağlayana kadar güldüğüm anlarla, ağlarken bile güldüğüm anlar en tatlı anlarım. İçinde garip bir duyguyu barındırıyor, hani böyle aşk gibi ama aynı zamanda uçmak gibi, belki de böyle hızla bir şeylerden kaçmak gibi hatta belki saklanmak gibi.
Kızımdan sonra içimdeki ben sanki tamamlandı. Her gözyaşım peşi sıra gelen bir gülümsemeyle sonlandı. Onun beni güldürdüğü kadar hiçbir şey güldürmemişti beni böylesi içten. Eğer bir insan anneyse en sinirli, asabi hatta çekilmez anın peşi sıra gelen bir kahkaha atabilecek potansiyele sahiptir. Çünkü çocuk demek zaten gözlerinin içinden mutluluk veren bir enerji saçan yavru insan demektir. Çocuk demek her daim gülen yüz demektir. Onun olmadığı ama aslında o yokken de mutlu olduğun anların tadı bile yavan gelir kimi zaman. Bütün duygular sanki o geldikten sonra gerçeklik kazanmıştır anne ruhunda. O yüzdendir ki anne bir çocuk için sığınılacak en güvenli limandır.
Ben hep kızım beni en kızdırdığı anlarda gülerim aslında. Mesela ben giydirmeye çalıştıkça kaçan hali… Pijamaya sağdaki bacağını soktuktan sonra soldakini sokarken sağdakini çıkaran hali hatta bunun 2-3 döngü devam edişi. Altını değiştirirken bezini takmama izin vermeyip sağa sola dönen bol neşeli kahkahalı hali… Uyusun diye gözünün içine bakarken aradan geçen 1 saatin ardından uyumamakla birlikte o karanlıkta gözlerimin içinin içine bakıp gözünde bin damla uykuyla gülen hali… Mamasını yedirmek için bir kaşık hadi bir kaşık daha diye uğraşırken kaşığa bir şaplak atıp her şeyi etrafa saçmakla beraber bundan deli gibi keyif alan hali… Oyuncak verince ağlayan kumanda verince sevinçten dört köşe olan hali…
Aslında ben onu izlerken çoğu zaman yüzümde aptal bir gülümsemeyle buluyorum kendimi. Çocuk gülümsemektir, mutluluktur. Çocuk sevdirir, eğlendirir. Çocuk komiktir ve komik çocuktur. İyi ki vardır çocuk kirlenmiş dünyada saf olan tek şeydir, kirlense de kirlenmeyendir çocuk.
Nurefşan ın Annesi
http://www.benkizimindelisiyim.blogspot.com/
Güldüren Anlar
Ben bir tanesini, hiç unutmamak için buraya not alıp, sözü diğer annelere bırakmak istiyorum.
Ben: Oğlum senin adın nedir?
A.A: Asım Alp
Ben: Benim adım nedir peki?
A.A: Anne Alp :)
İyi Haftalar...
25 Şubat 2011 Cuma
Sonsuza Kadar Genç Kalmak İstiyorum
24 Şubat 2011 Perşembe
Gençlik Başımda Duman...
Misafir Anne - Gençlik,bekli de algıda geçlik
Gençlik,bekli de algıda geçlik
Bu sabah benden çokça genç bir arkadaşla lakırtı ederken hatırladım…Gençliği…
Bilmem daha 28’ ler de seyrimden mi yoksa 40 ı müteala yapmak için kendimce milat belirlememden mi gençliğimin neresinde duruyorum çıkaramadım.
Ki bu sabaha kadar da son 10 gündür mütemadiyen afyonumla haşır neşir saatlerde bir yorgunluk,bir derinlik evet muazzam bir derinlik hissediyorum.
Yaş henüz kağıt üzerinde rakamsal olarak olgunluktan az önce gençlikten az sonrayı gösteriyor ama nedense uzun zamandır ben kendimi genç hissetmiyorum. Ya hissetmek istemiyorum ya da bayağıdır o genç diyerek sonu iki sessiz harfle doruğa ulaşır gibi biten niteleme sıfatının içeriğini hatırlamıyorum.
Peki en son nerede bırakmıştım aklıma geliyor mu?Ne yapınca genç oluyordum bir fikrim oluyor mu?Hayır
Aynaya mı bakarak diyordum ne kadar taze ve gencim diye yada gözlerimde ki ışık mı iksiriydi gençliğimin?Hayır
Böyle sahneler indiremiyorum dimağımdan.Çoktan silinmiş,yada hiç yazılmamışlar belki…
Şimdi haftanın konusu sayesinde uzun zamandır üstünde düşünmediğim bir mevzu kocaman manşetler attırıyor bana mesajları bayağı sert ve soruları irdeleyici olan.
Çıkarımlar bir bir dökülüveriyor ve o an beklide en kestirmeden gençliği yaşayamadığımdan çok ben ne olduğunu pek anlamadım yanıtı geliyor.
İçindeyim aslında matematiksel basamakta genç zamanların,belki takviminde ruhen sonuna, bedenen ortalarında bir yerdeyim.Ama hala oralarda bir yerdeyim.
Kendimi tanıyorum, gözümün önüne geliyorum,Yaş belki 40 işte belki 45,o sabah çok daha yorgun kalkmışım biyolojiken,güne başlamaya halim veya başkalarının programlarına dahil olmaya eskisi kadar mecalim yok.Vücudum birkaç adım geri düşmüş hemen birkaç sene öncesinden…
Telaffuzu gönderiyorum kendime o an,böyle miydim ben bundan belki 5 sene evvel? Bir günde ne kadar çok karpuzu taşıyıp indiriyordum, kendimi nasıl boş anda boşluğa düşecek gibi koşturuyordum dört nala…
Gençlik işte diyorum o an Gençlik!!!!
Hatırlıyorum işte şimdi gün gibi ama Gençlikten çok daha fazla gerice kalmış bir Geçlik hissi yayılıyor o an hücrelerime…
O kadar şimdi gibi ki bu an, sahne o kadar ben ki,bir çıkarım daha atıyorum göğe !
Kendini tanıyan kendinin kahinidir aslında!
Şimdi hasta olmayacak gibi yaşayıp, hastayken bile vücudumu umursamadığım, kendimi dağ taş toprak , en luzumsuz fıtrat için deli gibi parçaladığım,oğlumun 5,5. ayından sonra her gelişimine ikinci ağızdan şahit olarak en iyisinden bir çalışan anne ve geri kalan paydada okuyan anne,eş anne,bilen anne,gezen anne,doğru anne,arkadaş anne ama hep sonunda ruhumda dibine kadar anne olmak için yaşadığım fazlası dumanı gibi üstünde günlerim geliyor aklıma…
Akıp giden,ileriye iten ,gençliği,dayanıklılığını hor kullanmak zanneden günlerim…
Evet gençliğim tüm sislerin ardından şimdi çerçeveleniyor,yaşlanmaya ramak kala bir yaşımda…
Halbuki o kadar keyiflidir ki ansızın zıplayıvermek,belki seslice mekan algısız bir şarkı söylemek,denize kaçmak,soğuk havada koşmak…
Ve ne kadarda özgür ve korunmacıdır o tılsım,en coşkulu muzipliğinizi gençlik işte! diyen insanların etrafında dolaşmak…
Çocuk kalamadıysan bile genç bir yüreğe itina ederek yaşlanmak…
Bu cebelleşme ile sarılıyorum tekrar kendime, gençliğime o deliliği de doluluğu da layığı ile bir bedene yakıştıran ve sahibi olduğum yekpare ömre…
Genç ruhlu kalmanız ümidi ile…
Ebru BAŞKÖYLÜ
http://ruzgarin-oglu.blogspot.com/
23 Şubat 2011 Çarşamba
500
Umarız bu 500 özel insan sayımız katlanarak artacak ve çok sayıda annenin hislerine tercüman olacağız.
Sana ve tüm okuyucularımıza sonsuz sevgilerimizi yolluyoruz.
Nice, nice 500, 501, 502'lere...
Gençliğimden pay biçip korkmak....
İnsan, şöyle bir geriye dönüp baktığında, toyluğu aklına geldiğinde, -hele de anne olmuşsan- ne kadar korkuyor...
Meğer, ailenin söylediği şeyler ne kadar da doğruymuş ama bizim bir kulağımızdan girip, diğer kulağımızdan çıkarmış o günlerde...
Uçarı, özgür, söz dinlemezmiş insan...
En uslu çocuk bile olsan, ergenliğini en olaysız atlatan biri bile olsan, en doğrusuymuş meğer kendi bildiğin...
Karşıdan bakıldığında, ne kadar çocuksu hareketlermiş, nasıl hoş görünümsüz şeylermiş...
Ama her insan yaşamalı sanırım aynı dönemleri, yaşamadan anlaşılamıyormuş meğer...
Aklın bir karış havadeyken, ayakların yere basmazken bilemiyormuş insan..
Olsun bilmesin...
Bize düşen; çocuklarımızın bu dönemlerinde gözümüzü üstlerinden ayırmamak bence...Çok farkettirmeden ama hissettirerek...
İnsan, gençliğin şimdiki durumundan ziyade, kendi geçmişine baktığında gözünün ne kadar kara olabileceğini bildiğinden dolayı korkuyor çocuğunun geleceğinden....
Her insan aynı yollardan geçecek,çaresi yok....
Büyük lokma ye büyük konuşma...
Ahkam kesme, benim başıma gelmez deme...
Ammaaa tedbiri asla elden bırakma...
Benden söylemesi :)))