16 Aralık 2010 Perşembe
Bir Mektup
Canım,
Zor günler bunlar. Senin hayatının en zor günleri, o yüzden bizim de. Çok uzağız birbirimize, ama benim aklım, kalbim her an seninle dolu. Oğlumla dolu kısımlardan izin alabildiği ölçüde.
Sabah uyandığımda, ilk sen geliyorsun aklıma. Senin gecen nasıl geçti acaba? Sabah nasıl uyandın? İçim yanıyor, yatağa yapışıp kalmak istiyorum, başımı yorganın altına sokup gerçekleri dışarıda bırakmak ama o anda içimden gelen bir ses uyarıyor beni: Hadi oğlun uyanmadan kalk elini yüzünü yıka, kahvaltısını hazırla. Başlıyorum koşmaya.
Sonra o uyanıyor (tabi benden daha önce uyanıp beni de uyandıran olmadıysa), ona kahvaltısını ettir, oyunlarını oynat, ortalığı toparla öyle bir maraton ki. Arada o kendi kendine birşey oynar gibi olduğunda yine aklıma düşüyorsun, gözlerim doluyor ama sanki hissetmiş gibi gelip bacaklarıma yapışıyor, ilgi istiyor benden. Gülümseyerek oyunlar oynamamı. Gülsem sana haksızlık gibi, gülmesem ona. Gülüyorum, başka çarem yok.
Sonra o uyuyor, kendimle başbaşa kaldığım saatler. Senin için yapabileceğim ne varsa onun mücadelesine giriyorum önce. Ne kadar kaçsam da ara ara derin düşündüğümde aklımı kaçıracak gibi oluyorum. Hatta keşke kaçırsam, şu aklım çıksa gitse başımdan rahat etsem diyorum ama o akıl içine bir de 'oğlunun öğle yemeğini hazırladın mı?' sorusunu almış olarak geri geliyor. Ah tabi ya, o birazdan uyanır, koşuyorum mutfağa. Nerden geliyor bu güç bilmiyorum, sadece kıpırdamadan oturmak istiyorum bütün gün ama neredeyse hiç oturamıyorum.
Daha yemeği yapamadan uyanıyor genelde. Yanına koşuyorum, sarılıyor bana. Sanki hiç bir dert yokmuş dünyada gibi mutlulukla içim eriyor. Sonra yine aynı döngü, yemek yedir, oyun oyna, beraber gül, eğlen... Senin canın için endişe etmek bir yanda, bana emanet bir canı en iyi şekilde büyütme kaygısı diğer yanda. Sen oradayken boğazımdan lokmaların geçmemesi bir yanda, oğlumun her yediği lokmayla karnımın doyması diğer yanda. Sen o haldeyken yaşadığım her lükse lanet etmek bir yanda, oğlum için herşeyin en iyisi olsun diye çabalamaktan vazgeçmemek diğer yanda.
O uyurken belinin açıldığını görüp örtüverdiğimde dünyadaki bütün sıkıntılara çözüm bulmuşum gibi bir haz yaşıyorum hala ya da o tatlı tatlı gülümsediğinde ben ve sen dahil dünyadaki tüm insanlar mutluluk içinde gülmeye başlıyor zihnimde ya; işte bunları hangi mantıkla açıklayabilirim bilmiyorum.
Bütün gün böyle geçiyor. Ruhumda başka mücadele, zihnimde, bedenimde başka. Günü bitirip onu uyuttuğumuzda ben de fiziksel olatak bitmiş oluyorum zaten. Yine sıkıntı içinde kalan birkaç işimi yaptıktan sonra uyumaktan, rüyalarımdan korkarak uykuya dalıyorum.
İyi mi bu durum kötü mü bilmiyorum. Fırsatım olsaydı rahat rahat acı çekseydim daha mı iyiydi karar veremiyorum.
Düşündükçe beni en çok üzen, içimi en çok parçalayan ne biliyor musun?
A, oğlm uydnı. Gitmem lazm. Üzgüünm.
B.
3 yorum:
bu mektup eşi cezaevinde olan bir annenin yüreğinden dökülüp gelmiş gibi geldi okurken...
16 Aralık 2010 14:40benim senaryom farklıydı ama haklısın, o duruma da uymuş. :)
17 Aralık 2010 08:24ah banu ya...
18 Aralık 2010 21:37Yorum Gönder