1 Eylül 2010 Çarşamba
Lohusalık dediğin...
Doğum yaptım.Gayet iyiyiz.İlk gün kızımla tanışmanın verdiği üst düzey heyecan,mutluluk karışımı duygular içerisinde gelen giden arayan soran eş dostla geçti.Anlamadan!İkinci gün kendimi çok iyi hissederek uyandım .Sütüm artsın diye hastane odasında sıcacıkkk bir banyo yaptım,gözüme kalem çekip kuruldum yatağa.Kendimi prenses ilan ettim.Irmak gıkk diyince nesi var bir bakalım diyen hemşireler,bugün çok güzelsiniz diyen ebe hemşireler ve hayatımda tanıdığım en nazik adam olan doktorum şahane hissetmeme neden oluyorlardı.O gün de hızlıca bitti.Yine anlamadan!
Anlamaya başladığım zaman eve adım atmamıza denk düşüyor.O an kendimi bebeğini sağlıkla kucağına almış ve mutlu mesut evine giren bir anne olarak değil bu çocuğa ben nasıl bakıcam eyvahh diyen bir lohusa olarak gördüğümü net hatırlıyorum.İşte bu fikirdir yeni annenin içindeki o sevinci bastıran,kendini geride hissetmesini sağlayan.O fikir uçup gidebilse bu sıfatlardan arınabilsek sorunlarda uçup gidebilecekmiş gibi geliyor bana.Lohusasın ya sıfatın bu artık.Kalkmamalısın fazla, yatsan daha iyi olur!Çorapsız gezme,lohusasın sen !Tek başına nasıl gideceksin çocukla ,daha lohusasın halbuki!
Hiçbiri söylenmese,sadece ama sadece bilinse ki o yeni annnenin gerçekten samimi gözlere,sonsuz bir manevi desteğe ve hayatını kolaylaştıracak küçük dokunuşlara ihtiyacı var.Hiç unutmayacağı küçük dokunuşlara hem de.Bebeğine iki saat bakıp annenin dışarda akıp giden hayatı farketmesi sağlansa mesela,ya da bebeğe hava aldırılırken anneye temiz bir uyku çekme fırsatı verilse.Alttan alınsa bir müddet,üstten bakılmasa hatta!Gözyaşlarının anne olmanın getirdiği duygusallıktan aktıkları düşünülse, kapris olmadığı bir anlaşılabilse.Samimiyetle bir anne ve bebeğe sevgiye yaklaşılsa kalır mı ki sendrom dedikleri?
0 yorum:
Yorum Gönder