13 Eylül 2010 Pazartesi
İtirafnâme
Günün birinde içimde bir şey olarak büyümeye başlarsın.
Bundan bir süre sonra, belki 4 belki 5 ya da 8 hafta büyümüşken sen, varlığından haberim olur.
Gün be gün değişirsin.
Tanımsız bir kümecikken, önce insan taslağı sonra da insan yavrusu olursun.
Gelmen gerektiği zaman da tık tık tıklarsın kapıyı, başlatırsın dünyadaki en mucizevi olayı.
İlk önce başını çıkarır, bir bakarsın dünyaya. Merhaba!
Varlığından haberdar olur olmaz benimserim seni. Bana aitsindir artık. Öyle ya benim hücrelerim senin hücrelerine dönüşmekteyse pek de tabii benimsindir.
Benim kanım senin, senin artıkların benimken adeta birizdir ve pek tabii bana aitsindir, öyle değil mi?
Geleceğine ait hayaller kurarak başlarım işe: şu olacak, bu olacak, şöyle parlak, böyle acısız. Dokunmamalı sana hiç bir kötülük, hiç bir zarar. En mükemmel benim olanın, senin...
Doğumundan sonra daha bir evhamlanırım. Benim olana iyi bakmak için mükemmel olmam gerekiyordur.
İşi hiç oluruna bırakmamaya adeta yemin ederim her seferinde, kastıkça kasar ve ağır yüklerin altına girerim.
Benimsin... Aslında bilinçaltımda senin hakkında istediğim gibi tasarrufta bulunma yetkimin olduğunu haykıran bir ses var, bastırdığım.
İlk yaşlarında çok dikkat ederim sana, yediğine, içtiğine, giydiğine. Üstüne öyle bir titrerim ki bunalttığımın farkına bile varmaz olurum çoğu zaman. hayatın benim çizdiğim programa göre akmalı, bir gıdım dışına çıkmamalısın, benimsin.
Ama üzülme, çoğu zaman sana hata yakışmaz ki derim, yaptığın yanlışları şahsıma mal ettiğim için örterim üstlerini usulca. Aslansın, kaplansın ve mükemmelsin çünkü benimsin. Yaptığın her şey olağanüstü, herşey sıradışı, kesinlikle çok ama çok farklısın. Sen herşeyi süper yaparsın!
Amaaa kararların bana ait ve sorumluluklarını tabii ki seve seve yerine getiririm. Sen boz, ben yaparım.
Yeter ki: benim olanın canı acımasın, yorulmasın, bana gücenmesin.
O benim. Hep beni, en çok beni, daima ve aşkın bir şekilde beni beni beni sevsin.
Bir gün aşık olursun birine. A, elden gideceksindir. İnanılmaz ama evlenmeye karar verirsin. Oysa ki hayatının sonuna kadar benimle mutlu yaşayabileceğini sanırdım.
Gelin kıza karşı komplolar ve iğneleyici laflar daha düğün sürecinde hazır edilir tarafımdan.
Evinin her şeyiyle bizzat ben ilgilenirim.
Senin aklına gelmeyenleri ben yaparım.
(Zaten sayemde aklına gelmez bir çok şey, çünkü zamanında herşeyi ben düşündüğüm için sana düşünme fırsatı bile doğmamıştır.)
Evlenirsin ,yüzüm güler, içim kan ağlar.
Ama düğün muhteşem oldu değil mi? BENİM oğluma başka düğün yakışmazdı zaten.
Evliliğin çatırdıyor gibi sanki ,oh olsun o kıza, oğlumu elimden alırsa.
Aaaa evladım tabii ki hata onda, kendisine çeki düzen versin bi zahmet. BENİM oğlum yanlış yapmaz asla.
En kötüsü boşanırsınız, tek celsede. Oh!Çocuk mu? anası bakamaz BENİM torunuma. Sana daha önceden benim beğendiğim komşu kızı Jane Doe'yu alırız. Hem çocuğa bakar, hem sana, yaşlanınca da bana.
Ama... Yanlış ne demiş olabilirim ki, dur oğlum gitme!
*****
Evet, gittin. Geçiciliğin ne demekolduğunu bu gidişinle öğrettin.
Sen gidince ilk defa aynaya baktım, sensiz kalınca seni ve kendimi düşünmek için zamanım oldu.
Zihnimi ilk defa senden başka şeyler doldurdu.
Sana yaptığım en büyük haksızlık seni kendime ait sanmakmış, anladım.
Benim hücrelerimi kullandığın, kanımı paylaştığın için benim sanmıştım seni.
Oysa ki seni içime yerleştiren ben değildim.
Bir baban olmasaydı varlığın meydana gelmeyecekti mesela, ama babanı bile senden uzak tuttum, yaklaştırmadım. Bakımına müdahil olmasın, seni benden çalmasın isteyerek hayatı ona da zehir ettim.
Ve hatta baban olduğu halde seni 3 yıl beklemiştik. Benim olsaydın geleceğin zamanı kesin olarak benim belirlemem gerekmez miydi?
Doğana kadar beklemiştim, merakla. Kaşını, gözünü, saçını... Sonrasında kişiliğini...
Benim olsaydın bunları benim belirlemiş olmam gerekmez miydi?
O anda kavradım ki aslında sen bana emanet edilmiş veya hediye edilmiş bir hayattın.
Hayatını mahvettim mi?
Hayatımı?
Seni benimsemem gayet normaldi, korumak, kollamak ve en güzel şekilde büyütmek için benimsemem şarttı zaten.
...Ama ben bu işi çooook abarttım.
Sorumluluklarını üstlenerek seni edilgen ve bağımlı kıldım!
Hatalarını örterek kişiliğinin gelişmesine, yanlış yaparak doğruya ulaşma deneylerine ket vurdum!
Seni sürekli överek farklı olduğun zannına kapılmana neden oldum. Bu da seni çok mutsuz ve çok yalnız yaptı. Sen diğer insanlara üstünlük tasladıkça onlar senden uzaklaştı.
Evliliğine müdahale ettim ve boşanmanız için elimden geleni yaptım. Neyse ki sağduyu ve sevgi beni yendi.
Neyse ki zaman içinde kendindeki hataları fark edip yavaş da olsa düzeltmeye başladın.
Ya düzelmeseydin?
Farkında olmadan topluma zararlı, bencil ve acımasız bir insan yetiştirmiş olacaktım.
Peki bana neden kimse dur demedi?
Neden?
Ya da diyenler neden sert tonla söyleyip kaçırdılar beni konuşma zemininden?
Ah!
Evladım, emanetim, hediyem... Özür dilerim. Hem senden, hem de sahibinden.
8 yorum:
daha güzel anlatılamazdı, eline sağlık
13 Eylül 2010 13:53Rabbim emanetlerine sahip çıkabilmeyi nasip etsin.
13 Eylül 2010 14:25çok güzel bi anlatım olmuş yüreğinize sağlık.
harika anlatmışsın, hem anlatıma hem anlatılana bayıldım... kalemine sağlık... artık ne desek boş bunu üzerine :))))
13 Eylül 2010 15:24Teşekkür ederim beğenileriniz için. Anlatabildiğim için çok mutluyum!
13 Eylül 2010 16:21ilginç... ellerine sağlık. güzel olmuş.
13 Eylül 2010 17:383. ağızdan süper bir anlatım olmuş. bayıldım. bitmesin istedim :) ellerine sağlık..
14 Eylül 2010 11:45çok güzel olmuş bencede...hayran kaldım...
14 Eylül 2010 13:13teşekkürler paylaşımınız için...
Jane Doe ha :))) hah hah haaaah
16 Eylül 2010 03:03eline sağlık
orjinal olmuş gerçekten
Yorum Gönder