28 Eylül 2010 Salı
Anti Süperanne
Aslında 'süperannelik' haline karşı falan değilim ya da anti süperannelik felsefem değil. Hatta hamileyken, bebek bakımı hakkında güzel güzel okuyor pek becerikli annelerin bloglarını takip edip kendimi de onlar gibi uçar kaçar herşeye yetişir ve harika bir çocuk yetiştirirken hayal ediyordum. Ama olamadım. Beceremedim. Yani anti süperanne felsefem değil ama bizzat kendimim.
O hedeflediğim anneler gibi olamayacağımı Poyraz'la ilk uçak yolculuğumuzda anlamıştım:
Poyraz 45 günlüktü ve ona hamileyken yaşadığımız ama doğum için son 3-4 aydır uzak olduğumuz ülkeye artık dönmemiz gerekiyordu. Poyraz çoook küçük, ben çook yorgun ve çook korkaktım. Ama bu yolculuk kaçınılmazdı. Yolculukla ilgili en büyük korkularımdan biri el kadar bebeyi uluslararası virüs mafyası ile tanıştıracak olmaktı. Baktım internetten, günün ilk uçağıyla uçmak öneriliyordu. Uçak gece iyice temizlenmiş olur, en ezından eski yolcuların virüsleri de aramızda olmaz uçarken. Günün ilk uçağı 7.30daydı. Zaten pek uyunamamış gecenin bir yarısı aldık miniği, anne baba ve anneanne düştük yollara. Herkes bi endişeli. Poyraz gazlı bir bebek. Ağlaması bol. Eşim en kötü ne olabilir ki, 2 saat (yolculuk süresi) ağlar, ondan da birşey olmaz dedi. Doğru dedik. Daha kötü ne olabilir ki?????
Cevap biletimizi almadan önce yapılan özel güvenlik kontrolünde çıktı. Poyraz'a da vize alınması gerekiyormuş! Oysa bize benim pasaportuma kayıtlı olduğundan gerek yok diye bilgi gelmişti. 'Ama bize öyle dediler' bir işe yaramıyor tabi. Üzgünüz gidemezsiniz! Eğer eve dönersek bir daha yola çıkmaya asla cesaret edemeyeceğimi biliyordum ama yine de 'tamam o zaman eve gidip uyuyalım' demekten kendimi alamıyordum. İlk kez uçağa binecek olan ve çok korkan annem daha radikaldi, eve gidelim Poyraz 3-4 aylık olunca gideriz, yazık değil mi bu çocuğa!! Aramızdaki tek azimli kişi olan eşim -eh işinden dolayı gitmesi gerçekten zorunlu olan da oydu-sabahın o saatinde devreye şirketi, karşı ülkenin güvenlik güçlerini falan sokturup bu işi halleti ama bu acaba ile dolu geçen 1-1.5 saatimize mal oldu. Bu arada sürekli bir koşturmaca.
Vize sorununu öğrendikten bir süre sonra, henüz sorun hallolmamışken, göğsümdeki ağrı ile beraber Poyraz'i uzun zamandır emzirmediğimi farkettim. Her mıkırdandığında annem pış pış yapa yapa tekrar uyuttuğundan çocuk da açlığını ifade edememişti. Emzirme alanı var mı diye sorduk, olmaz mı var tabi. Var ama öyle bir yer ki allah düşürmesin! Tuvaletimsi minnacık bir oda. İçinde bir hilton lavabo ve dünyanın en rahatsız sandalyeliğine aday bir sandalye. İnsan 3-4 ay emzirince koşarken bile emzirme yetisine sahip olabiliyor ama henüz o kıvamda değilim. Fakat henüz içeri geçemiyoruz, mecburen orada emzireceğim. Ama o da ne... -Bir dakika bundan sonrası hayatında hiç emzirmemişler için biraz fazla abes olabilir, onlar okumasın bari. Direkt sonraki paragrafa geçebilirsiniz- Ama o da ne, memeler uzun zamandır boşaltılmadığından zaten pek nazlı emen oğlumun ememeyeceği kadar dolmuş. Yine de bir denedim. Hiç ihtimal yok! Mecburen o küçük iç sıkıcı odadaki lavaboya elimle sağmaya başladım ki meme biraz yumuşasın. (lafım, gözleri büyüyenlere, ben size okumayın demiştim) O sırada eşim aradı 'Banu, vize işi halloldu, ama ben şu an alanın öbür ucundayım, bilmemne birşey yapmam lazım, para istiyorlar, bana para getirir misin?' 'Başka yolu yok mu?' 'yok, ne oldu' 'ben lavaboya mememi sağıyordum da' 'Ne yapıyordun?' 'Neyse geliyorum' Koşarak parayı verip koşarak geri dönüp, sağma işlemini tamamlayıp artık pışpışlara rağmen ağlamaya başlamış oğlumu emzirdim.
Sonrası daha olağan bir uçağa gidiş haliydi. Uçağa bindik. Pencere kenari 2li koltukta eşim ve ben, koridordan sonra annem. Önümüze uçak beşiği astılar. Poyraz'in orada uyuması için dua ediyoruz.
Anneanne, Poyraz ve uçakta yanımızda olacak eşyalardan bir kısmı!!
Uçak havalanırken emzireceğim, yoksa kulakları zarar görür. Güzel, havalanıyoruz, emiyor, oluyor bu iş. Artık daha hızlı yükselmeye başladık ve Poyraz 'doydum, öldürseniz daha emmem' hareketini yaptı. Kafa geriye, kaşlar yukarı, dudak büzülerek ileri. Yaşadığım paniği anlatamam. Emzik vermeye çalışmalar, zorla memeyi sokmaya çalışmalar falan filan. Ama nafile. O arada eşim 'inişte asıl tehlike üzülme' diye beni rahatlatmaya çalışıyor. Neyse bir sıkıntı yaşamadan yükselmeyi tamamladık. Sonra nasıl olduysa uyudu Poyraz, korkarak beşiğe koyduk. Aaa uyanmadı. Hatta yemek servisinden bile faydalanabiliriz.
Fakat biraz sonra süredir unuttuğumuz diğer bebek devreye girdi. Biz panikken kendini tutan annem 'aay ben fena oldum' diye elindeki tepsiyi bize doğru uçurdu' Neyse ki o sırada Poyraz da kusmak ve ağlamak için uyanmıştı da fırlayan tepsiye yer açılmıştı, beşik! Poyraz'i kucağa aldık, anneme terapi yaptık.
Poyraz aynı öldürseniz emmem hareketini inerken de yaptı tabi ki. Ama neyse ki yine birşey olmadı. Bütün yol aslında beklenenden çok iyi performans gösteren Poyraz arabayla eve dönüş yolunda yaygarayı kopardı, onun yanında oturan annem ay bıngıldağı çöktü diyerek bizi otobanda paniklere sürükledi falan derken eve vardık.
'mission impossible' ilk etap tamamlandı
Yola çıkarken yanımıza 4 emzik ve 10 kadar ağız bezi almıştık (çok kusuyordu!) Eve vardığımızda ağız bezlerinin bir çoğu kayıp elimizde olanlar da yerlere düşmüştü. Emziklerin hepsi yere en az bir kez düşmüş ve yıkanmıştı. Bu iş bu kadar zor olamaz, mutlaka bizden iyi yapanlar vardır, ben böyle bir anneyim demek ki, dedim. Birkaç gün sonra da diğer blogların tersine ne kadar beceriksiz olduğumu anlatan bir blog yapmaya karar verdim.
İlerleyen aylarda da sık sık anti süperanneliğimin farkına vardım. Mesela, başka annelerden arkadaş bulayım diye gittiğim bebek masajı kursunda benim dışımdaki tüm annelerin son derece duruma hakim, manikürlü, süslü püslü ve huzurlu görünüyor oluşu beni çok düşündürdü. Tamam hayatımda 1 kere o da düğünümde manikür yaptırmıştım hatta tırnak yiyordum ama olsun, onlar ne ara manikür yaptırıyor? Zaten sonra tam muhabbet edileceği zaman Poyraz'in çok uykusu geldi ve deli gibi ağlamaya başladı. Bu güzel ve becerikli anneler bir arada muhabbet edip gülerken ben bir kenarda Poyraz'ı emzirdim ve o kucağımda uyuyakaldı. Sonra onlar gitti. Ben de Poyraz uyanınca topladım eşyalarımı döndüm eve. Yine arkadaşsız.
Yaklaşık 15 ayımız böyle geçti. Ben tam hah oldum ben derken yine beceriksizlikler yaparak, Poyraz da benim hep 2 ayağımı bir pabuca sokarak.
Şimdi Poyraz'a seslenmek istiyorum: Oğlum seni çok çok çok seviyorum. Dünyanın en iyi annesi olmak isterdim ama ancak kendi olabileceğim en iyi anneyi oluyorum. Umarım buna rağmen benim oğlum olmaktan mutluluk duyarsın hep, ben senin annen olmaktan dolayı çok mutluyum. Bu arada, hala ümidim var, belki zamanla süperanne olurum. Hem işin en güzel yanı ne biliyor musun? Eğer süper anne olmayı becerirsem, senin bebekliğinde yaptığım beceriksizlikleri (ben anlatmazsam) bilemeyeceksin, çünkü beceriksizliklerimi anlatmayı düşündüğüm blogu yapmayı da beceremedim.
16 yorum:
sonunu gözlerim dolarak bitirdim.. ne samimi ne doğal bir yazı.. ve bence süperanne diye bişi yok! hayal ürünü kendisi :) hepimiz olabildiğimizin en iyisi çocuğumuzun en süper annesiyiz
29 Eylül 2010 23:29En bi gerçek anne,harikasın;))
29 Eylül 2010 23:37çok çok çok keyif alarak okudum, anlatamayacağım kadar çok beğendim. harikaydı :)
30 Eylül 2010 08:39:) ÇOk hoş bir yazı olmuş. Sen kendini süper anne olarak görmüyormusun? Çocuğun emsin diye okadar sıkıntıya giriyorsun, kulağına zarar gelmesin diye emzirmeye çalışıyorsun. Olabileceğin en iyi anne, bence sen çok iyi bir annesin.
30 Eylül 2010 08:53Eşin aradığında dediğine çok güldüm"sağıyordum" :)) Bence çok iyi annesin...
30 Eylül 2010 10:04Böylesine güzel özeleştiri yapabilen, kendisiyle dalga geçebilen insanlar zaten süperdirler.
30 Eylül 2010 10:07çok içten bir yazı olmuş, bayıldım. inan hepimiz aynı durumdayız ve anlatmaya çalıştığın süper anne felan da bu dünyada yok, yani ben var olduğuna inanmıyorum. her anne yavrusu için süperdir :) işte bu kadar :)
30 Eylül 2010 10:27ilk yazınızı okuduğumda şiddetle blogunuzu araştırıp bulamayınca, birben e sormuştum, bulamıyorum diye :))) keşke açsaymışsınız (hala da olabilir ki, geç değil :) çok güzel çok samimi, baştan sona zevkle gülümseyerek okudum, ellerine sağlık...
30 Eylül 2010 11:01Banu, bayılıyorum sana!!!!
30 Eylül 2010 11:09Anneyazar'ın dediği gibi, en bi gerçek annesin!!!
Poyraz da, alabildiğine şanslı bir bebek!
O kadar çok şeysin ki, olamadığını düşündüklerin için dertlenme bence :)) Poyraz'ın bir süperanneye ihtiyacı, senin gibi şahane bir anneye ihtiyacı var!
Öperim! Başak
En süper anne, kendini kabullenen, kendisiyle barışık annedir bence. Gerisi hikaye, hatta illüzyon. Ellerine sağlık, çok hoş olmuş!!
30 Eylül 2010 12:08Süper anne, süper kadın, süper man bunların alayı fiction! Hatta fikşın!
30 Eylül 2010 14:18Yok öyle bişey.
Onlar reklam kandırmacası hep...
Etten kemikten gerçek anne, çok güzel bir yazıydı. Gerçekti. Fikşın yoktu içinde. Eline sağlık.
tuna 2 aylık falandı. aynı hafta doğumlu bi arkadaşa ev gezmesine :P gittim. tuna kucağıma yapışık yaşadı, 3 kere falan zıçtı, kucağımda uyuyuyp yere bırakınca kıçını yırttı. kız beni pek kınamıştı "ay bu ne böyle hep kucakta hep kucakta" diye. bu kızın bebesi ise yatakta kendi kendine saatlerce takılıp uyuyup uyanıyordu ve haliyle ben pek sarsak, beceriksiz bi anne görünümündeydim. hatta bana şöyle sormuştu "senin gebeliğin biraz stresli mi geçti yoksa, niye bu kadar çok ağlıyor çocuk?"
30 Eylül 2010 14:20poyraz tam bir kutsal emanet...
1 Ekim 2010 10:55kırılmadan, incinmeden taşınacak, büyütülecek...ve sen de tam bu iş için seçilmiş doğru insansın...gülsüm.
ictenliginiz cok etkiledi beni, keske o blogu acsaymissiniz. bence en super anne sizsiniz :)
1 Ekim 2010 14:21çok teşekkür ederim. hepiniz ne kadar güzel şeyler yazmışsınız. çok sevindim, mahcup oldum, ne yazacağımı bilemedim ama tam yeni bir ülke değişikliğinin arefesinde ilaç gibi, doping gibi geldi.hepinize sevgiler...
1 Ekim 2010 21:55Anneliğini bilemeyeceğim Banu
2 Ekim 2010 13:01ama bu yazı SÜPERRR olmuş :)
Yorum Gönder