Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

16 Temmuz 2010 Cuma

Evli ve Çocuklu


Evlilik ve gelinlik hayalleri kuran bir kız çocuğu değildim ben. Çok hayal kurardım ama bunların arasında beyaz atlı prensim beni bulsun, masal gibi bir düğünle evleneyim ve anne olup bebeğime ninniler söyleyeyim gibi hayallere hiç yer yoktu. Ben hayatın her yönünden keyif alabilmeyi, anlık kararlar alıp bunları gerçekleştirebilmeyi ve özgür olabilmeyi hep çok sevdim. Özgür olmak...

Bir de yalnızlığı çok sevdim ben hep. Küçük bir çocukken de kalabalık çocuk gruplarının içinde çok sıkılır, evde kendi başıma kurduğum dünyamda oyunlar oynamayı veya kitaplarımla başbaşa kalmayı tercih ederdim daha çok. Büyüdüğümde çok daha sosyal bir insan oldum ama yine de çoğu zaman kendimle kalmayı çok sevdim. Pek çok insanın aksine tek başına yapılabilecek çok fazla şey olduğunu keşfettim ve bunu da elimden geldiği kadar uyguladım. Tek başına yurtdışına seyahate gidebilmek, tek başına sinemaya gidebilmek, tek başına bir cafede oturup gazete dergiler eşliğinde keyifli bir yemek yemek gibi. Bütün bunları anlatmamın bir sebebi var elbette. Hayatımdaki büyük değişimi vurgulayabilmek ve yaşadığım değişimin benim ve eşimle hayatımızın üzerindeki etkilerini daha iyi anlatabilmek için böyle başladım söze.

Eşimle tanışmamız ve birbirimize arkadaşlıktan öte duygular beslediğimizi anlamamız bundan tam 11 sene öncesine dayanıyor. Evliliğimiz ise bu sene Ağustos’ta 6. senesini dolduruyor. Geçen bu yıllar boyunca çok şey yaşadık, çok şey paylaştık ve hep “ikimiz” hep “başbaşa” olduk. Evliliğimizle beraber ikimiz de doğup büyüdüğümüz şehirden, Ankara’dan ayrıldık ve bir kaç tanıdık dışında hiç kimsemiz olmayan İzmir’e yerleştik. Bu bizim için çok büyük bir karardı aslında ve benim için büyük zorluklara gebeydi. Hiç tanımadığım bu şehirde senelerce kendimi turist gibi hissettim ve bir türlü buraya ait hissedemedim. Bu defa gerçekten yalnızdım ve ilk kez yalnız kalmayı hiç sevmemiştim.

Hayatta her zorluk veya olumsuzluğun en az bir tane iyi yönü olduğuna inanırım. Böyle düşünmek beni rahatlatır. İzmir’de yaşamamız ve ailelerimizden uzakta kalmamız bizi hep hüzünlendirse de aynı zamanda güçlü kıldı. Birbirimize daha çok sarıldık ve birbirimizden güç aldık. Başbaşa çok daha fazla vakit geçirme imkanı bulduk, hep sevdiğimiz şeyleri yaptık. Deniz şehrinde yaşamanın tüm avantajlarından faydalandık, koca yaz boyu Mayıs’tan Kasım’a kadar neredeyse her haftasonu bir yerlere kaçtık. Kışın sinemaya gttik, evimizde bol bol keyif yaptık. Fırsat buldukça yurtdışı seyahatlere gittik. Tüm bayramlarda ve izinlerde Ankara’ya gidip ailelerimizle hasret gidermeye çalıştık. Hep ikimiz olduk, sadece iki kişilik bir hayat kurduk.

2009 Ocak hayatımızda çok büyük bir dönüm noktası oldu. Hamile olduğumu öğrenmemiz ve hemen ardından ikiz bebeklerimizin haberini almamız bizi deli gibi mutlu etmekle birlikte bir miktar paniğe de sürükledi. Hayatımızın boyut değitireceğini hissediyorduk ve 9 ay boyunca kendimizi bu fikre alıştırmaya çalışsak da bazı şeyler başa gelmeden anlaşılmıyormuş, bunu anladım. Doğumdan bir gece önce yatakta oturmuş düşünüyordum “Bu gece sevgilimle başbaşa son gecemiz ve bu gece benim hayatımdaki son yalnız gecem!” Bu düşüncelerle doğuma girdim ve sadece 12 saat sonra artık 4 kişilik kocaman bir aile olmuştuk.

İlk zamanlar hiç kolay geçmedi. Bebeklerimiz 1.5 aylık olana kadar annem yanımızdaydı bize destek olmak için. İlk kez anne olmuşken iki bebekle başa çıkamayacağımı düşündüğümden sadece haftaiçi gündüz bana yardımcı olacak bir bakıcımız vardı artık evde ve kendi kendine kalmayı seven bir insan olarak bir daha yalnız kalamayacağımı kabullenmek benim için çok zor oldu. O dönem benim için şimdi rüya gibi ama hayatımda hiç bu kadar az uykuyla yaşamadım. İki bebek, ikisi de iki saatte bir emiyor, ikisinin altı değişiyor, ikisi yıkanıyor, ikisi uyutuluyor, kızım çok ağlıyor, oğlum çok uyuyor ve zor emiyor, vs vs derken 3 aylık olduklarında kendimi ciddi bir depresyona girmek üzere buldum bir anda. Sanki hayatımdaki her şey kontrolden çıkmıştı ve ben kim olduğumu hatırlamıyordum. Arada sırada “Ben eskiden ne yapardım?” diye düşünürken buluyordum kendimi. Çalışma günlerimi hatırlamakta güçlük çekiyordum, dışarıya çıktığımızda sokakta hala bir hayat olduğunu görmek beni çok şaşırtıyordu. Aslında anne olduğum için çok mutluydum ama bir panik havası içinde bir türlü bu mutluluğumu yaşayamıyordum. Eşimle, sevgilimle özel bir zamanı bırakın bazen 10 dakika duş alabilmek için bile nöbetleşe banyoya giriyorduk bebekler ağlar da yetişemeyiz diye. Yatılı bakıcımız veya ailemizden kimse olmadığı için geceleri bebeklerle benimle beraber eşim de ilgilenmek zorundaydı ve ikimiz de sabah deli gibi yorgun güne başlıyorduk. Hep yorgun hissetmekten çok sıkılmıştım ama bebeklerim o kadar güzellerdi ki, onlara bakında her şeye değdiğini tekrarlıyordum kendime. Gerçekten de öyleydi. Eşimle çocuk konusu açıldığında daima bir kız bir de erkek çocuk düşünürdük ve işte ikisi birarada gelmişti dünyamıza. Mutluluğumuz sıkıntılarımızdan çok büyüktü, öyle olmasa atlatamazdık sanırım.

Bebeklerimiz şimdi 10 buçuk aylık oldular ve biz anne-baba olmaya oldukça alıştık. Şimdilerde keyfini sürebiliyoruz onların ilk kelimelerini duydukça, emekleyerek, tutunarak, yürümeye çalışarak, meraklı meraklı ertafı karıştırarak bizi o kadar çok eğlendiriyorlar ki. Bu anların tadını çıkartmak için elimizden geleni yapıyoruz. Bize özel zamanlara gelince; henüz sadece 2 saat babaşa dışarı çıkabildik sevgilimle. Yazlıkta bebeklerimizi uyutup anneme emanet ettikten sonra şehir merkezinde bir bara gittik, canlı müzik çalan sakin bir yerdi. Birer tane bira söyledik ve biralarımız yudumlarken (artık emzirmiyorum elbette) elele tutuşup şarkılara eşlik ettik. Bir yandan gözümüz saatte, benim aklım evdeydi, aynı anda uyanıp anneme dert olurlar diye ama yine de çok güzeldi. Birer tane daha bira içsek mi diye düşündük, sonra birbirimize baktık ve vazgeçtik, bebeklerimizi özlemiştik çünkü.

Bunun haricinde bebeklerimizin uyku düzenleri oturduğundan beri akşam 21:00 den itibaren yatana kadar olan zaman bizim için çok kıymetli. Aslında çok özel bir şey yapmasak da sadece sessizlikte oturmak, beraber televizyon izlemek veya sadece kanapede uyuklamak bile olsa bizim özel anlarımız şimdilik bunlar. Bebeklerimiz büyüdüğünde ve onları birilerine bırakmayı içimize sindirebildiğimizde geçireceğimiz başbaşa vakitlerin hayalini şimdiden kuruyorum. Bunun ailemizle, bebeklerimizle geçirebileceğimiz zamandan çalmak olduğunu düşünmüyorum. Daha mutlu anne-baba olabilmemiz için sevgili kalmayı başarmamız gerektiğini biliyorum ve bu yüzden bebeklerimiz güvende olduktan sonra arada sırada onlardan ayrı bir şeyler yapabileceğimize inanıyorum. Yine de kafamdaki hayallerin hemen hemen hepsinde ailecek gideceğimiz seyahatler, yapacağımız aktiviteler ve aile olmanın keyfini süreceğimiz çok güzel günler var.

Hayat akıp giderken onu ucundan, köşesinden değil, tam orta göbeğinden yakalamak ve doya doya yaşamak istiyorum. Hep sevdiklerimle, ailemle, sevgilimle ve biricik kızım ve oğlumla.

0 yorum: