Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

4 Haziran 2010 Cuma

İzletmek ya da beraberce izlememek..



Hiç kocaman laflar edemediğim bir konuydu bu benim, televizyonun ailenin bir ferdi olduğu evlerden biriydi bizimki de çocukluğumda..Çocukluğuma dair en net anılarımdan birinin pazar günü üçlüsü olması da tesadüf değildir hem..İşitme engelliler için haber bülteni, voltran ve pazar konserinden bahsediyorum..

Sonra büyüdüm işte, kendimi kocaman sandım 15- 16 yaş civarı..Beverly Hills 90210 desem ne ifade eder size?

Sonra biraz daha büyüdüm, ev, şehir ve hayat değiştirip üniversiteli oldum..O ara çıktı hayatımdan bu kutu..Ama evim olduğunda çekirdek, çay ve boş boş oturmak üçlüsü geldi çöreklendi televizyonun karşısındaki en rahat koltuğuna evin..

En son Rüzgar geldi girdi koynumuza..

O kadar çok okumuş ve o kadar çok konuşmuştum ki bununla ilgili, ve öyle memnunduk ki her anı kucak kucağa geçirmekten, aklımıza bile gelmedi televizyon..Doğumundan beş gün sonra pusetinde her yere gelmeye başladı bizimle..İçerde ise biz evin hangi odasındaysak o da ordaydı, aklımıza gelmedi yine televizyon..Gelseydi de bildiklerim ve şahit olduklarım tutardı beni sanırım..

Televizyonun sürekli açık olmasının gerekmediğini öğrendim Rüzgar la, evde müzik sesinin bana ne kadar iyi geldiğini, tüm sesleri daha iyi duyduğumu ve de..Alınmış bir kararımız yoktu televizyondan uzak durmak ve tutmak için, yapay tavırlar sergilemek de istemiyorduk, ama yakın olmanın bir anlamı olmadığını kavramıştık sessizce..Televizyona alternatif şahane paylaşımlarımız hep oldu zaten..

Sabahları televizyona değil kuşlara günaydın dedik çığlık çığlığa, çizgi film saati değil park saati geldiğinde heyecanlandı Rüzgar, kliplerde değil babasının çaldığı benim söylediğim şarkılarda dans etmeye başladı ilk..Ben iş yaparken televizyonla oyalansın demedim, ona da bir bez verdim temizlik yaparken, her şeyi tattı ve kendince (!) doğradı ben yemek yaparken, yani o uyuyana kadar genellikle aklımıza da gelmedi televizyon..Aklımıza geldiğinde ise hep çok özenli olduk televizyon ekranındaki akışla ilgili, eğer açıksa ve dikkatini çeken bir şey varsa hemen biz de ilgilendik , ilgisini çeken şeyin ne olduğunu anlamak için..Şiddet içeren tek bir sahneyle karşılaşsın istemedik, vücut bütünlüğü olmayan ve benim bile bir şeye benzetemediğim çizgi film kahramanlarından uzak tuttuk hep, tele tubbies ya da gece bahçesi gibi..Diğer “kahraman”lardan bahsetmiyorum bile, ki pinokyo kitabındaki görsellere bakarken bile "yalan söylediği için burnu uzamış" demedik, soyut kavramlarla kafasını bu kadar erken karıştırmak istemediğimizden..

"Bizim evde kimse birbirine vurmaz, bu çocuk neden vuruyor" diye soran danışanlarıma ilk önce televizyon açık mı diye sordum hep, geç konuşanlara da..

Şimdi Rüzgar 23 aylık, evde koca bir ekran duruyor salonun ortasında, açık ya da kapalı, hiçbir hassasiyetim kalmadı bununla ilgili, Rüzgar en fazla 2 dakika bakıyor o ekrana, sonra arkasını dönüp uzaklaşıyor..Hatta aynı oda da değilsek iki dakika bile sürmüyor..

Bunlar anne Iraz’ ın dünyasından aktarımlar, mesleki becerilerine ve kültürel zenginliklerine güvendiğim iki önemli bilim insanı neler demiş, bence okunası:

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nahit Motavalli Mukaddes der ki..

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yankı Yazgan der ki..

1 yorum:

Berna dedi ki...

Yazdıklarının her kelimesine katılıyorum ırazcım. bizim hikayemizde sizinkine benziyor. kızımızın dogumunu takibeden ilk 3 ay nerdeyse kolik yuzunden tv'nin yerini bile unuttuk. devamli muzik dinliyorduk. sonrasında gittigimiz yerlerde de tv izlememesine ozen gosterdik. izlemek istedikleri oldugunda da (ki bu 1 yasindan sonradır)beraber izledik. şimdilerde tv acik oldugunda gidip kendiliginden kapatan "bana bakın, benimle ilgilenin" diyen bir kizim var. tv hatta cizgi film bile sıkıyor onu ama tiyatroya bayılıyor mesela. artık yerleşik bir tv kulturumuz kalmadı unuttuk tv izlemeyi ve hic de eksiklik hissetmiyoruz. bu konuda en yakınlarımdan bile cok sert tepkıler almama ragmen hic geri adım atmadım ve suan aldıgım elestırılerın sahıpleri baskalarına benı ve kızımı anlatıp ovunuyorlar :) demekki icinden gelen sesi dinlemek insanı asla yanıltmıyor.

25 Haziran 2010 16:48