24 Mayıs 2010 Pazartesi
Benim Bir Portakal Ağacım Var
Sabahın saat üçü filan. 15 - 16 yaşlarındayım. Anneannem bizde kalıyor o hafta sonu. Usulca yatağının yanına yaklaşıyorum, nana, nanaşiko hadi uyan diyorum,,
Vejetaryen olmaya karar vermişim, bir aydır vejetaryenim. Hiç bozuntuya vermiyorum ama evdekiler köfteleri götürürken içim gidiyor. Semizotu / kabak yemek istemiyorum. Lakin kararlıyım çaktırmamaya özen gösteriyorum zira öncesinde sadece Nirvana dinleyip İngiltere’ye gideceğim diye tutturduğum bir yaz dönemim var.
Uyanıyor hemen zaten kuş gibi uykusu, ne oldu diyor, telaşlı telaşlı. Yok bir şey diyorum, ben çok acıktım. Dolapta da kıyma var ama nasıl köfte olur o kıymalar bilmiyorum. Ben sana dememiş miydim o kabak yemeği seni tutmaz diye diyor, gülüyor ama nasıl mutlu, nasıl içten. Bende gülüyorum hemen. Beraber mutfağa giriyoruz, başlıyor köfte yoğurmaya. Bir taraftan da iyice zayıfladın sen, zafiyet geçireceksin diyorum bak yanılmadım diyor. Kıymalar hemen köfteye dönüşüyor yarım saat içinde. Mutfağın kapısını çekiyorum, başlıyor kızartmaya. Bende o esnada domates salatalık doğruyorum. Sonra nana-torun oturuyoruz masaya, başlıyoruz neşeyle yemeye. O kadar mutluyuz ki...
Kınalı kuzuyu anlatsana bana dedecim deyip kucağına atlıyorum dedemin. Pamuk dedem benim, saçları bembeyaz. Gülüyor, göbisine yaslanıyorum kulaklarımı daha çok açıp başlıyorum dinlemeye. Anlatıyor anlatıyor, masalın sonunda peki dedecim kınalı kuzu bana hediye yollamamış mı diyorum. Kınalı kuzu sihirli, her hikayede bana hediye yolluyor çünkü. Yollamış yollamış baksana cebime diyor. Elimi dedemin cebine atıyorum hoop külahtan kuru uzum leblebi çıkıyor. Kınalı kuzuyu da pamuk dedemi de çok seviyorum...
Bak bu ağacı sana diktim diyor babaannem. İçi kıpkırmızı bu portakalın, doğduğun gün ektik dedenle, adını senin adın koyduk. İşte sana yolladığım reçel bu ağacın reçeli. Kucaklıyor beni, ağaca çıkartıyor, koparsana senin bu ağaç diyor. Koparıyorum, o çok sevdiğim çiçekli elbisesinin cebinden küçük bıçağını çıkartıyor. Soyuyor portakalı beraber yiyoruz. Benden gururlusu yok, benim bir portakal ağacım var, üstelik içi kıpkırmızı. Duyduk duymadık demeyin diye bas bas bağırıyorum...
Tüm çocukluğumda kardeşim de ben de çok sevildik, çok şımartıldık. Nanam, dedem, babaannem, hep bize kendimizi özel hissettirdiler. Her okul dönemi dedem çanta ve kitaplarımı, babaannem önlük ve ihtiyaçlarımı karşıladı. Bayramlarda kıyafetlerim ve harçlıklarım çifter çifter oldu. Annemle babama kızdığım ilk gençlik dönemimde anneannem sığındığım limanın, dedem en iyi dinleyicim idi.
Şimdi kızımla oğlumu babişleri(babaanneleri) şımarttığında hiç sesimi çıkartmıyorum. Geçen gün gizli gizli çubuk kraker almış babaannesi kızıma, çaktırmadan arka odada babaanne torun kikirdeyerek yiyorlar. Görmezden geldim. Dedesiyle oğlum atçılık oynuyor salonda, düşürebilir diye paniklemedim.
Biliyorum ki dünyanın en şanslı kadınıyım,
Kendi yaşadığım çocukluğun bir benzerini yaşayacak çocuklarım.
Bol şımartılarak,
Bol sevilerek,
Yaşasın nineler ve dedeler...
Not: Bir tek nanam hayatta, diğerlerini her anışımda gözlerim buğulanır, yine öyle oldu.
Not 2 : Hiçbir bebek mahrum kalmasın nine dede sevgisinden, şımartılmasından.
Not 3 : Tamamıyla farklı, taraflı bir bakış açısıdır, şımartılan torun durumuna, mazur görüle.
7 yorum:
Eet evet çok yaşasınlar. Bizim çocuklarımız da nineli, dedeli büyüsün, onları hatırlasınlar... Bu arada hala vejetaryen misin? Ben, 28 yıldır vejetaryenim de... Çok zorlandım ama hiç pişman olmadım bu kararımdan.
24 Mayıs 2010 10:18Yok yok artık değilim,
24 Mayıs 2010 10:45Nanamın köfleri pisirdiği günün ertesi vejetaryen olmaktan vazgeçtim. Sadece 1 ay kadar vejetaryen olmus oldum toplamda.
Cok yasasınlar,cok. Sacları beyaz ve elleri baston tutuncaya kadar. Uzun uzun saglıkla.
Keiyfle...
Ben de hep çocukların anane-babane-dede şımartılmasına biraz ihtiyacı vardır diye düşünmüşümdür! Ben de o şanslı çocuklardandım çünkü, oğlum da öyle büyüyor :) Eline sağlık :)
24 Mayıs 2010 10:47Ne tatli anlatmissin:)
24 Mayıs 2010 14:05çook güzel anlatmışsın, çocukluğuma gittim sayende.sağolasın:)
24 Mayıs 2010 23:43KARARSIZIM ÇÜNKÜ BAZEN SINIRI AŞILIYOR ANNE VE BABALAR DINLENMIYOR
25 Mayıs 2010 16:58hiç böyle anılarım yoktur. ne güzel yaşamış, daha da güzel anlatmışsın. çocuklarınının kaleminden de okuruz inşallah günün birinde bu tatlı anıları..
26 Mayıs 2010 14:56Yorum Gönder