Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

7 Mart 2010 Pazar

Dişi mi, dişli mi?


Küçükken çoğumuz babamızdan duymuşuzdur: "Ben kızımı bir ordunun içine koysam aklım arkada kalmaz."
Bu bir iltifattır aslında değil mi? Güvenin göstergesidir sözde. Neden demek istiyorum şimdi? Bir ordunun içinde aseksüel bir şekilde yaşamak mıdır güvenilmek?

Kimseye yan gözle bakmaz, bakana da haddini bildirir güvenilir (!) kız. Zaten kıza güven sonsuzdur ama çevre kötüdür. Aynı evin içinde büyüyen bir kız ve bir erkek çocuk en iyi hisseder cinsel farklılığı... Erkeğin sınırsız saatleri vardır dışarıda, kız ise ya annesinin dizinin dibindedir, ya da 12.00'de külkedisine dönüşmeye programlanmıştır. İşte böyle başlar 'dişliler'in çalışmaya başlaması, daha çocuktan...

Genç kız olunca, laf atıldığında başını önüne eğmesini öğrenir, biraz keyifle, hafif pembeleşerek...
Daha çok çalışması gerekir, babasının işine varis olan abisinin yanında. Bir eksikliği kapatmak mı istemektedir acaba? Psikoloji de tanı koyar buna, evet bir 'şeyin' eksik senin. Bak yuvadaki erkek arkadaşlarına onlar çişini nasıl yapıyor, sen nasıl?

Bu eksikliği tamamlamak, olmayan uzantını var edebilmek için önce babandan medet umacaksın, sonra kocandan. Tam olabilmek için. 'O' eksikliği kapatmak için...
En medeni ailede bile yalan yanlış inanışlar, genellemelerle öğrenir kadınlığı. İş hayatına girer, dolaylı olarak da olsa dişi değil, dişli olması gerektiğini öğretirler. Kendi kendine bile kusur bulmakta üstüne yoktur kadınımızın. Bakıyorum da, kendi hemcinslerimiz birbirlerini harcıyıveriyor bir anda. Kadınlar kötü şofördür, kadın kadının kurdudur ve aklıma gelmeyen yüzlercesi. Geçen gün bir hemcinsim dedi ki, ben doğum için kadın jinekoloğa hayatta güvenmem. Aaaa neden? "Evde birşeye sinirlenir hıncını etrafından alır." Yahu sen kadın değil misin, böyle mi yapıyorsun yani işini?

Neyse, kendi büyüdüğüm çevreye baktığımda, şanslı olduğumu görüyorum, aşk, sevgi dışında sosyal hayat içinde kadın/erkek farkını çok hissetmemiştik biz. Aynı oranda söz hakkına sahip olduğumuz bilinciyle yetiştirildik. Gel gör ki, aynı deli ormanın içine girdik. Sabah evden çıkıyoruz, 6 yıldır yaşadığımız apartmanın görevlisi sadece eşime günaydın abi diyor. Ben yokum orada sanki. Ya da evle ilgili bir şeyi haber vereceğinde, abiye söylersin diyor. Sanki kirayı yatıran ben değilmişim gibi. Hatta çok sevdiğim, kariyerini en yüksek mertebelerde tamamlamış bir tanıdığım anlatmıştı, altında çalışan bir adam, kocasını da tanıdığından 'yenge' diye seslenirmiş kendisine, yani genel müdürüne... Tabii o da iyi niyetten. Sana yan bakmam, yengemizsin diyor aklınca. Zaten, bugünün Türkiye'sinde her şey iyi niyetten.

Ne zaman böyle olduk biz? Bu topraklar, dişiliğin bereketiyle şekillenmişti oysa. Dişiliğe övgüyle, anatanrıçalarla işlenmemiş miydi öyküler? Bir yerlerde bağlantılar mı koptu, koparıldı?
Dişiler eril yanlarını parlatmaya mı zorlandı? Dişiliğini yaşayanlar ise cadı kazanlarına atıldı.
Ama güveniyorum ki, her şey özüne döner, gerçek değerini bulur. Zaten bulmaktadır da.

Kadının doğurganlığı, ama her alandaki doğurganlığı, empati gücü, sezgileri, detaycılığı girdiği her ortamı başkalaştırır, yontar, evrimleştirir.

Yeniden doğsam yine kadın olmak isterdim. Kadın gibi bakabilmek, kadın gibi hissedebilmek ve bir mucizeyi rahmimde yeşertebilmek için.

Popülist tarafı bir yana, dişiliğimize sahip çıkabildiğimiz, kadının gücüne inandığımız, hatta bunu kalpten bildiğimiz nice 8 Mart'lara...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok güzel bir yazı olmuş! Eline, aklına, kadın hislerine sağlık! Dileğin dileğim olsun.
Sevgiler, Evren.

8 Mart 2010 20:34
Deniz dedi ki...

Teşekkürler Evren: )

9 Mart 2010 09:44