Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

14 Ocak 2010 Perşembe

Kocamın babalık serüveni…


Oğlumun babasıni ki yıllarca benim için sadece kocam sıfatını taşımış olan adamı düşünüyorum. Evlendiğimiz günden sonra hep ara ara onu gözlemledim. Nasıl bir baba olacak acaba diye? O koca adam cüssesinin içinde o kadar naif bir kalp taşıyordu ki hep iyi bir baba olacağı sonucuna varıyordum. Ben ne kadar çocuklardan uzaksam, O o kadar yakındı. Bir çok çocuk vardı etrafımızda. Kimi sıcakkanlı uzaktan üzerinize atlayan, kimi parmağınızın ucuyla bile dokunmanıza müsade etmeyen. Nasıl başardığını hala bilmem bütün çocuklar bir süre sonra kocamın tepesine çıkardı. En somurtkanı, en uzak duranı, en utangacı. Hiçbir çocuk kocamın çekim gücüne karşı koyamazdı sonunda. O da bir çocuk ona sokulmadığı zaman inatla pes etmezdi. Gönlünü kazanana kadar uğraşıp dururdu. Bir çok arkadaşımın ileride çok iyi bir baba olacak demesini kaç defa duydum bilmiyorum.

Evlendikten sonra fark ettim ben, kocamın çocuklara olan o büyük sevgisini. Bir kere bile ağzını açıp bana çocuk konusunu açmamıştı oysa. En sonunda bir gün dayanamadığımı, neden bu konuda hiç konuşmadığını sorduğumu hatırlıyorum. Çocukları bu kadar seven bir adam neden benimle bir çocuk sahibi olmak istemiyordu ki. “Sen evlenmeden önce üç-dört yıl istemiyorum dedin diye hiç bir şey demedim ama benim çocukları ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun. Ben evlenir evlenmez olmasını isterdim” demişti. İçim buruldu o an. Benim tek yönlü söylediğim aslında çocuklu hayattan korktuğum için ettiğim bir sözü kendince sessiz bir anlaşma olarak kabul etmiş, üç yıl hiç sesini çıkartmadan susmuştu. Korkuyordum hepsi buydu aslında. Biliyordum o iyi bir baba olacaktı (başkaları hakkında fikir beyan etmek kolay olduğundan belki de, nereden bilebilirdim ki yaşayıp görmeden onun nasıl baba olacağını) ama peki ben iyi bir anne olabilecek miydim tek sorun buydu işte.
Hamile olup olmadığımın sonucunu öğrenmek için kan testinin sonucunu beklerken yüzü benden de gergindi. Sarılıp ağladık bir süre. Ondan sonra ben bulutların üstüne çıktım, kocam yerde kaldı. Birden dünya başına yıkıldı sanki. Beni rahat ettirmek için ne gerekiyorsa yaparken kendi çok rahatsızdı. Kalp atışlarını duymaya gittiğimiz gün “ben niye heyecanlanamıyorum” diye dertlendi. Bir keresinde bana “onu seviyor musun?” diye sordu. “Elbette, o nasıl soru, hem de çok” dediğimde “ben hiçbir şey hissetmiyorum” dedi. Yaşadığı tam bir vicdan azabıydı sanıyorum. Hem o kadar çocuk iste hem de varlığı karşısında hiçbir duygun olmasın. Cinsiyetinin oğlan olduğunu duyunca bunun için kutlama yapabilecek bir sürü erkeğin aksine “Ne bileyim kızlar babaya daha düşkün oluyorlar ya” diye hüzünlendi bu sefer. Dokuz ay geçti ben oğluma onu alayım bunu alayım diye alışveriş canavarı kesilmişken bir tek çöp dahi almadı kendi aklından bularak. Milana kadar gitti oradan elin boş gelme dedim yine de geldi. Bu sefer hayal kırıklığı sırası bendeydi. Onun sevinçten deli olacağını düşünürken bu neydi ki şimdi. Yanılmış mıydım yoksa başka çocukların sevgilisi olan adam kendi çocuğunu nasıl sevemezdi. Tamam baba adaylarının bu duyguyu anne adayları kadar hissetmeyeceğini biliyordum ama bu kadarı da çok değil miydi?
Doğumdan sonra yavaş yavaş değişti işler. İşten eve koşarak gelmeye başladı. Gün içinde sık sık arayıp Ahmedi sorar oldu. Yatak odamız bebeğimiz için soğuk ve ısıtamıyoruz diye tam üç ay evin salonunda benimle karşılıklı kanepelerde uyudu. Beline kötü gelmesine rağmen. Evdeyken Ahmedle hep o ilgilenmeye başladı. Yedirdi, içirdi, gezdirdi, uyuttu. Ben dinleneyim diye çıkarttı dolaştı. Benim işlerim olduğunda, çalışırken, doktora tezimi hazırlarken bütün herşeyi ile ilgilendi. Babalığına yavaş yavaş alıştı. Duyguları gözlerine hep yansıyan bir adam olduğundan babalığın yavaş yavaş büyüdüğünü gördüm gözlerinde.
Ahmed bir iki aylıktı o zaman tekrar sormuştum. “Eee şimdi neler hissediyorsun? Diye. “Hala umduğum gibi değil, beni başkalarından ayıramıyor bile daha” demişti. Sanırım oğlanın doğar doğmaz dile gelip “baba baba” diye kucağına atlamasını bekliyordu :) Hislerindeki terslik kesinlikle sevgisinde değildi bunu biliyorum. Oğlunu çok seviyordu sevmesine de. Baba olduğunun oğlu tarafından hissettirilmesine ihtiyacı vardı o zamanlar. Artık odadan saniye çıktığında bile kıyameti kopartıp baba diye koşturan bir oğlumuz var ve sonunda kocam kendi babalık sertifikasını kendine verdi çok şükür.
Oğlumun bir konuda şanslı olduğunu da düşünmeden de edemiyorum. Panik anneye karşılık sakin, evhamlı anneye karşı rahat, kuralcı anneye karşı esnek, sinirleri zıplayabilen anneye karşı sabırlı bir babaya sahip olacak.
Ben babamıza sertifika vermiyorum. Babalık çok uzun bir yolculuk. İleride annelik babalık yolunda çuvalladığımız günler de olacak. Ne kadar iyi bir baba olabileceğini yıllar gösterecek. Bir yıllık babayı sertifikalandıramıyorum (buda nasıl bir kelime olduysa) o yüzden. Zaten bu konuda tarafsız olmam da mümkün değil. İnsanın sevdiği insana kötü babalık sıfatını yapıştırması o kadar kolay bir şey olmasa gerek. Şimdiye kadar iyi kotardı mı? Bence evet ama daha yolun çok başında, aynen benim oldugum gibi. Şimdilik babalığı sadece ilgi, sevgi göstermek iken zaman için de zorlaşacak. Zaten babalık sertifikasını da ancak oğlumuzdan alabilir yıllar yıllar içinde.
Ben ona versem versem ancak kocalık okulunun en önemli derslerinden biri olan “Yeni Anneye Nasıl Yardımcı Olabilirime Giriş ” dersinden notlar verebilirim. Bence başarılı oldu bu dersten. Gözüm arkada kalmadan her daim oğlumu babasıyla bırakıp çıkıp gidebilirim evden. Her konuda yardım talep edebilirim. Bazen talep etmeme gerek kalmaz, kendi teklif eder. Bazen hiç bana duyurmadan yapar yapılması gerekeni. Yine de 5 üstünden 4 alır ancak benden. Biraz kırdım puanını ara ara mızmızlık yaptığı için;
(bkz. İlknur (bu sırada Taksimde konsoloslukla cebelleşmektedir) yemiyor bu oğlan ne yapayım şimdi ben)
(bkz. bütün gün uyumadı, hiç bir iş yapamadım (klübe hoşgeldin))
(bkz. Çok ağlıyor hiç susmadı hemen eve gel (tam da indirim zamanı anne alışverişe çıkmışken))

5 yorum:

Unknown dedi ki...

İlknurcum, çok güzel anlatmışsın. Eline sağlık. Bu arada notun da çok kıtmış:) Yine de not kıracak bir yer bulmuşsun:)

14 Ocak 2010 18:14
İlknur dedi ki...

Tesekkur ederim canim. Kimse mukemmel degil
insaniz hepimiz hata yapariz ondan kirdim :) Bir de elimi hocaliga alistirmaya calisiyorum :P Ogrencilerim benden nefret edecek kesin...

14 Ocak 2010 19:01
Ozguranne dedi ki...

Hehehe çok güzelmiş:)))

14 Ocak 2010 21:42
a.c dedi ki...

Evet notun kıtmış yaa:) Çok içten olmuş, çok sahici olmuş yazı. içim burkularak ama bir taraftan da bu iş iyiye bağlanacak galiba diye gülümseyerek okudum. Sen ne temkinli bir kadınsın öyle:) Hemen de vermezmiş sertifikayı...

16 Ocak 2010 01:53
İlknur dedi ki...

Saolasin Ozgurcum..

Hilal elim kirilaydi da vermeyeydim o notu. Adam kilometrelerce otelerden kustu bana. Yazinin basina pek te duygulandiydim sonra sen bana 4 vermisin diye :P

16 Ocak 2010 15:51