Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

28 Aralık 2009 Pazartesi

Terkedil(emey)en Kariyer

Konumuz terkedilen kariyerler olmasına rağmen benim hikayem bunun tam tersi yerde duruyor. Bir öğretmen olan babamın üzerimde emekleri sayesinde kendince başarılı bir öğrenci olarak devam ettim hep. Benimle aynı dönemdeki tüm arkadaşlarım gibi sınav çarklarında öğütüldü bütün gençliğim. Annemin ne olur öğretmenlik yaz rahat edersin yakarışlarını, babamın doktorluk okumam yönündeki tüm çabalarını boşa çıkararak mühendis olmak istedim. Dört yıl boyunca Ankaraya her gidişimde durmadı annemin gözünün yaşı. Manevi yönü bir tarafa maddi yönü de ağırdı farklı bir şehirde okumanın. Hele de sen burslu bile olsan özel bir okulda okumanın. Her şeyin bir bedeli vardı elbette. Bunun için babam altı yıl vatan hasreti, annem üç yıl koca hasreti bense üç yıl hem anne hem baba hasreti çekmiştim. Üniversitede çok sevdiğim, beni de çok sevdiğini bildiğim hocam bana ve bir arkadaşıma siz akademisyen olacaksınız demişti. İşte böyle başladı benim kariyer hiyakem.

Bütün hayatım bitmesi gereken ödevler, projelerle geçerken evlenmek asla aklımdan geçmedi. Çocuk konusunu ise bir kere bile düşünmedim desem yalan olmaz. Ben çocuktan nefret ederdim zaten. Çocuklu hayatın insanlara yük getirdiğine kanaat etmiştim. Nasıl varmışsam o kanıya. Sonrasında ne oldu tam hatırlamıyorum :) Aşık oldum. Annemin evlemem diyenden korkacaksın lafını haklı çıkarıp evlendim ama bu sırada doktoramı yapıyordum ve bitene kadar çocuk lafını duymak bile istemiyordum. Tamam evlenmiş olabilirdim ama çocuk olmazdı. Hayatta yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki eteklerime dolanacak bir çocuğa tahammülüm yoktu. İki kişilik hayat bana yetip artıyordu bile.

Evlendikten bir süre sonra bende bir çocuk sevgisi başladı (Biyolojik saat dedikleri bu olsa gerek). O itici ötesi cüceler, birden gözüme yeryüzüne inmiş melekler gibi görünmeye başladılar. Doktoramın bitmesini beklemeden geliverdi Ahmedim. Doktoranın en kritik zamanında hem de. Onu gördüğüm an tüm kariyer hayallerimi silebilirdim. O kadar yoğundu ki içimdeki duygu. Bir Ahmedim bir ben kalaydık dünyada başka da bir şey istemezdim. Çok düşündüm ne istiyordum hayattan? Oğlumun her bir anına sonuna kadar tanık olmak mı? Yoksa kariyerime devam etmek mi? Ne olacaktı ki sonunda? Nobel alacak bir bilim adamı mı olacaktım? Yaptığım iş çok mu kıymetliydi? Benim yerime onu yapacak kimse yok muydu? Ya emeklerimin karşılığını maddi olarak alabiliyor muydum? Anne dediğin neydi? Doğurup iki üç ay sonra işine dönüp çocuğunu şanslıysa anneanne-babanneye bırakan, şanslı değilse kazandığının yarısını belki fazlasını bakıcıya veren, anne ne olur işe gitme diye arkasından ağlayan çocuğuna ne diyeceğini bilemeyen, haftasonları yarı-zamanlı annelik yapan kadına mı anne denirdi. Hayır benim olmak istediğim anne bu değildi. Yüreğim hep böyle söyledi. Kendi söyledi kendi dinledi.

Aklım kötü polisi oynadı. Yanına yardımcı olarak anne, babamı ve eşimi de katarak. Bugüne kadar harcadığım emeklerim ne olacaktı ya bana harcanan emekler? Ben evde şimdiye kadar ne kadar oturmuştum ki. Ev işinden nefret ederdim. Mutfakta cevherler yaratan bir kadın hiç olamadım. Evde kaldığım sürede evi ne kadar çekip çevirebilecektim? İki gün dışarı çıkamazsa ruhu bunalan ben ne yapacaktım? Ahmed hep bebek kalmayacak, büyüyecekti. Bir kaç yıla kalmaz Ahmed kreşe gidecek yaşa geldiğinde ben ne yapacaktım? Yeni bir bebek mi düşünecektim? Eh o da büyümeyecek miydi? Kadın günlerinden nefret ederdim. Bir süre sonra Ahmed benimle değil de arkadaşlarıyla vakit geçirmeye başladığında ne yapacaktım? Ben çalışmayınca bir tek eşimin akademisyenlikten aldığı parayla İstanbulda o çok istediğimiz 200-300 milyarları bulan evleri alma ihtimalimiz ne olacaktı? Ya Ahmedin eğitimi? Benim için az mı masraf yapmıştı ailem? Dersanesiydi, başka şehirde okumasıydı derken.. Eğitimin diğer adı para olduğu bir ülkede oğluma nasıl bir eğitim verebilecektik? Hadi desek ki geçici bir süre evde kalayım, bilgileri güncelliğini yitirmiş bir akademisyeni kim ne yapsındı beş sene sonra? Her şeyden önemlisi ben böyle bir hayatı istiyor muydum ?

Düşündüm düşündüm çok düşündüm. Aklımı mı yüreğimi mi dinleyeyim bilemedim. Çok şanslı bir anneydim ki tam dokuz ay oğlumla kalabilmiştim. Aklımın dediğini yaptım sonunda. Onu iki saat bırakıp iş halletmeye bile gittiğimde bile onu deliler gibi özlerken ne zor gelecekti tüm gün onu bırakmak ama çalışmayı da özlemiştim. Derken kader bizim için kötü bir süpriz hazırlamıştı. O daha doğmadan başvurmuştum, hem de başka ülkedeki bir işe. Çok düşündük , tarttık ettik. Ahmedimin kısmetiydi bu. Eğer iyi birer akademisyen olmak istiyorsak yurtdışı tecrübemiz olması gerektiğine karar verdik. Ailecek gelecek, bir süre kalacak ve ülkemize geri dönecektik. Olmadı, ben tüm uğraşlarıma rağmen beceremedim oğluma tek başıma bakmayı ve kariyerim için maalesef onu terkettim. Ben annemi babamı affedememişken onlardan ayrı geçirdiğim yıllar için onun beni affetmesini, bunun bedelini çok ağır ödememeyi dileyerek....

Annelik zor meslek (kolay olacağını kimse söylememişti zaten) dünyanın en geniş insanı da olsanız hep kaygı demek annelik. İçinize tutunduğu gün başlıyor o kaygılar ve ömrünüzce de bırakmıyor peşinizi. Şimdi değilse bile yıllar sonrası için kaygılanıyor insan. Her anne çocuğu için en doğru bildiğini yapmaya çalışıyor kaygılarını da yanında taşıyarak. Kimimiz bırakamadı işlerini, kendi ve çocuğunun geleceği için, kimimiz kesti attı, sildi tüm kariyerini kendi ve çocuğu için yine. Hayatta tek bir doğru yok maalesef. Her şartın, o şartın içindeki insanın kendi ayrı bir doğrusu var. Bütün annelerin tek amacı var o da mutlu çocuklar yetiştirebilmek. Herkese saygı duymak gerek mutlaka ama ben hep çocuğu için kendi hayatının yönünü değiştirebilenleri hep gıptayla seyredeceğim.

---İlknur Durgar---

1 yorum:

a.c dedi ki...

Çok duygulu bir yazı olmuş. Ellerine sağlık, kalbine sağlık. "İçinize tutunduğu" dediğin yer, tüylerimi diken diken etti nedense. Çok iyi anlıyorum...

28 Aralık 2009 18:41