Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

30 Aralık 2009 Çarşamba

Çocuk mu? Kariyer mi?

Merhaba öncelikle "Annelerin Dünyasına. "Dünya" dan daha derinlikli ve daha anlamlı bir laf olamazdı bu site adı için. Buradan çok umutluyum ben, annelerin zenginliğinden çok umutluyum, bunu yazılara taşırmak harika bir fikir, o nedenle tekrar Merhaba Dünya :)


Benim iki kızım var, büyük kızım 5 yaşında, küçük ise 5 aylık, ilki doğduğunda çalışıyordum ve iki aylıkken çalışmayı bırakmak zorunda kaldım özel bazı sebepler yüzünden. Sonrasında master yapım, o günlerde soranlara "yüksek anne"yim derdim. Bu biraz ironikti aslında, hem oku donanım sahibi ol, üstüne bir de yüksek lisans yap, hem de otur çocuk bak evde.


Benim gibi idealist biri için zordu elbette. Aslında çalışan (öğretmen) bir annenin üç çocuğundan ilkiydim ve sanıyordum ki, çocuk büyütebilirim çalışırken. Annemden öyle görmüştüm. Ama tecrübe edince anladımki, ilk üç yıl çocuğun annesine çok ihtiyacı var. Ancak ülkemiz gerçeklerini göz önüne alınca bu altı ay ile sınırlı olmakta. Çalıştığım dönem aşağıdaki yazıyı yazmıştım kızımın günlüğüne, o günlerde büyük kızım 2-3 aylıktı.

İşte çalışan bir anne olarak bir günün fotoğrafı:

Anneyim ben

"Annelik uzun ve zahmetli bir uğraş. Keyfine diyecek yok tabiki :)

Gün bizim için, kızımın küçük beşiğimsi yatağını üst kattan, yani yatak odamızdan aşağıya salona indirerek başlamakta.
Bahsettiğim gün, "ışıklarıyla camımızın aydınlanması durumu" yani benim için gün hiç bitmemiş oluyor, zira gecede en az üç kez emzirmek üzere kalkmaktayım. Gece yalnız emzirmekle kalmıyor, göğüste kalan süt sağılıyor, ardından alt temizliği ve son olarakta o cin gözlerle bakan çitlembiğin uyuma seramonisi. Dolayısıyla gün benim için hiç bitmeyen bir döngüden ibaret oluyor.

Sonra ver elini işyeri, öğleye kadar koşturmaca, yemek arası tabiki, önce süt sağmak üzere arşiv odasına gidiş, yine sarıkız iş başında :), ardından tekrar iş dünyası ile boğuşmaca, günde en az 4 kere evi arayış, ardından tekrar sarıkız durumları, ve saatler 5"i gösterirken, Sindrella misali eve ışınlanmak üzere trafiğe çıkış. Yorgun ve yoğun günün ardında gülücükleriyle çitlembiğim, pıtırcığım karşımda kollarımda, göğsümde, sütünü ilk elden emmekte, sıcak ve keyifle.

Çoktan unuttuklarım var, film izlemek, sinemaya gitmek, deliksiz ve kesintisiz uyumak, tek kişilik düşünmek, bir iki kadeh atmak, çayımı son amlasına kadar içmek, yürüyüş yapmak, oradan markete uğramak, akşama arkadaşlarla takılmak, iş çıkışı alışveriş merkezine takılmak vs. vs.

Çok mu dramatize ettim bilmiyorum ama 0-3 yaşında kişiliğinin oluştuğunu düşündükçe başım dönüyor, başlıyorum her hareketime dikkat etmeye. Televizyonu kapıyor müziği açıyorum, sesimi yükseltmiyorum eşime karşı, hareketlerime şimdiden dikkat ediyorum, onunla sürekli konuşuyorum. Tel sarar kızım tel sarar diyecek daha, ve emekleyecek daha, ek gıdalara başlayacak daha, ve bu dahalar hiç bitmiyor. Süt veriyorum besinlerime dikkat etmeliyim, kilo almak umurunda olmamalı- et-süt yumurta meyve ye babam ye,sinirlenme, üzülme, strese
girme, süt kanalların tıkanır, fotoğrafını az çekmeliyim gözleri zedelenir, güneşe çıkalım ki d vitamini alsın.

Ben anneliğin bunca önemli olduğunu bilmezdim hiç. Bilmezdim bir İNSAN yetiştirmek bunca zor olsun. Bu meşakkatli yolda çığlık atmadan, onun her sıkıntısı bana gelsin demeden bir günümün dahi geçmeyeceğini bilmezdim, bilemezdim o gülünce tüm yorgunluğum kuş tüyünden daha da hafifleyecek, uçacak bütün kaygılar, gece birden telaşla uyanıp "nefes alıyormu"lara dalmazdım, tek kişilik hayallerim uzaktan el eder oldular kahkahalar atarak... Hayat bir tangoydu önceden, iki kişilikti ve ben istediğim figürü yapmakta serbesttim, kah havalara sıçrıyor, uçuyordum, kah yerlerde kayarak ilerliyordum, sonra canım isteyince duruyor, boş boş tavana bakıyordum mesela,müziği taaa iliklerimde hissediyor, kafama eseni yapıyordum. .. Ama ya şimdi, şimdi şunu anladım, hayatta mesela hiç birşey yoksa bile heryer rengarenk görünebiliyor gözüme, yalnız kızımın varlığı yetiyor buna. Ve damarlarımdaki kanın akışını hızlandırıyor, motivasyon, güç ve enerji katıyor. Ve bütün bunları küçücük bir prenses yapıyor. Pıtırcığım, dünyayı algılamaya ve keşfetmeye çalışıyor bu aralar. Ve gülücükler atıyor etrafa. Konuşmalara tepki veriyor. "Onu seviyorum" demek çok kof ve boş geliyor. Yaşadıklarım tam bir AŞK çünkü. Sen hep ama hep gül kızım. GÜL ki dünyalar benim olsun."


Bu yazının üzerinden tam 5 yıl geçti ve ikinci kızım kollarımdaydı artık. Şimdi ise çalışmıyorum ama hala eğitimime devam ediyorum, mesleğimden kopmadan ve belkide egomu tatmin ediyorum, kendimi iyi hissediyorum, kendime, mesleğime ihanet etmiyorum.

Ev hayatı

Evde kızımla başbaşa kalmak beni çok mutlu etmeye başladı giderek. Madem evdeydim artık, hem yüksek lisans tezimi yapar ve hem de en verimli şekilde kızımla zaman geçirirdim. Öyle de oldu, evde mini bir anaokulu kurduk adeta, hergün yeni bir etkinlik, haftada 1-2 çocuklu annelerle görüşme, mini oyun gurubu gibiydi. Evet dışarıdan bakınca herşey harikaydı ben ne iyi "anne"ydim. Komşu teyzelerden aferin alıyordum, "hem kariyer yapıyorsun, hem de çocuk" diyorlardı. Gündüz kızımla ilgileniyor, geceleri tamamen başka boyuta geçip mesleğimle ilgili çalışmalar yapıp, makale okuyup tez yazıyordum.


Kazın ayağı başkaydı aslında, ev insanı sıcacık kollarıyla bir sevgili gibi sarıp sarmalıyordu, giderek pijamalarını dahi çıkarmadan günü tamamlıyordum. Tüm dünyam kızım olmuştu ve indirgenmiştim. Kendimi işe yaramaz hissetmeye başlıyordum, annelik tek başına asla yetmiyordu. (Kendince) süper anne olsanda, en güzel yemekleri yapsanda, çocuğuna "iyi" baksanda yetmiyordu. Çoğu zaman evin bitmek bilmeyen rutinleri arasına sıkışıp kalıyordum, kendimi rüyalarımda kocaman dişlilerin arasından çıkarmaya çalışırken ter kan içinde uyanırken buluyordum. Hayatım yatak toplayarak, toz alarak ve kızımın peşinde koşarak mı geçecekti. Ya o büyüdüğünde kendi hayatını kurduğunda ne olacaktı benim hayatım, başka birşeyler olmalıydı, ruhumu besleyen, beni tatmin edemiyordu ev hayatı. Bu anlarda beni hep tezim kurtarıyordu, hem mesleğimden kopmuyordum ve hem de kendime, eğitimime haksızlık yapmıyordum. İnsanlar saygıyla yaklaşıyordu bana (bu çok mu önemli bilmiyorum).

Herşeye rağmen, kızımın ilklerini yaşamak bana hep heyecan ve mutluluk verdi. Benim için en önemlisi çocuğun sadece "bir kişinin terbiyesi" ile büyümesi gerekliliğiydi. Yani iki elden büyüyen çocuk iki ayrı doğru, iki ayrı kurallar silsilesi, ya da biri rahat biri kurallı vs. vs arasında kalıyordu gözlemlerime göre. Bu da tutarsızlık yaratır diye düşünüyorum. Elinden geldiğince, şartları yettiğince çocuğuna bakmalı bir anne.

Benim özlemim=Kek kokusu

Çalışan bir annenin çocuğuydum ben, kendime anneleri evde olan çocuklardan daha çok güveniyordum çünkü hem kendime hem de kardeşime bakıyordum. Yemeğimizi yapıp yiyor, derslerimizi aksatmadan yapıyorduk. Ama hep şuna bir özlem duydum ve arkadaşlarıma imrendim:
Eve gelince annem kapıyı açsın ve içeriden kek kokusu gelsin :)

Anneler ne yapmalı peki?


Kendi gerçekleri, kendi şartları içinde klişe olacak ama "an"ın kesinlikle tadını çıkararak yaşamalı ve üretmeyi asla bırakmamalı. Bu üretmek nasıl olabilir diye düşünmeli. Eğitim almamış olsa da kendisine kazanç kapısı yaratmalı. Çünkü gerçekten üreten anne, kendine güvenli ve mutlu anne, bu da mutlu çocuk, mutlu hayat demek. Bir çocuk büyütmek gerçekten önemli bir iş ama dışarıdaki dinamik hayattan kopmamalı insan. Ve bence de çalışırken daha planlı, programlı olup, daha çok şeyi organize bir şekilde yürütebiliyor, daha hızlı düşünüyor insan. Bir de sadece maddi anlamda bir eşe muhtaç kalmamalı bir kadın, bu tez erkekler içinde geçerli elbette, kimse kimseye muhtaç kalmamalı yani. Yarın öbürgün ters giderse birşeyler kendine ve çocuğuna bakabilecek gücü olmalı. En azından bu güveni içinde taşımalı.Keşke anneler yarım gün çalışsa ve hem dinamik "dış" hayattan kopmasa ve hem de çocuğuyla ilgilenebilse. Bu mümkün değil şimdilik ama şu anki şartlarımızda elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız...

---Girne---

7 yorum:

OiP dedi ki...

Çok güzel yazmışsın, eline sağlık:) Yeniden HOŞGELDİN!!!

31 Aralık 2009 10:23
Bir annenin ise donme macerasi dedi ki...

"Keşke anneler yarım gün çalışsa ve hem dinamik "dış" hayattan kopmasa ve hem de çocuğuyla ilgilenebilse"

Kesinlikle katiliyorum cunku cok uzun bir sure ara verince donmek tahminden cok daha zor oluyor. Ben 5 yila iki cocuk sigdirdim ufaklik 2,5 yasina girdi hadi artik calismaya doneyim dedim olmuyor bi turlu..Bir suru mulakat bir suru beyin avci ile gorusme "mukemmelsin,harikasin ama niye bu kadar ara verdin" Adamlarin kafasi (guya gelismis bi ulkedeyiz cok esnekler falan) ama almiyor o kadar sure nasil evde otursun..

Hos bende cok saglam 2 finans sinavi verip konumda uzman sertifikasi aldim (ufaklik 40 gunlukken) simdide universite baska bi ciddi sertifikayi bitirmeye calisiyorum..Ama bunlar sayilmiyor is hayatindan kopmamis olmak lazimmis..

Bol sans size, umarim 2010 tum umutlarin gerceklesecegi bir yil olur..

1 Ocak 2010 17:46
Girno dedi ki...

Teşekkür ederim Oip, aslında eklemeler düzeltmeler vs olacaktı amma velakin heyecandan hemen yayınlamak istedim, bol yazılı bir yıl olsun mu :o) HOŞBULDUK, çok incesin :o)

1 Ocak 2010 20:49
Girno dedi ki...

Merhaba "Bir annenin ise donme macerasi" evet keşke yarım gün çalışabilsek ve edilgen, işe yaramazmış gibi görünen ve günlük hayatın rutinlerine sıkışıp kalmasak. NEdense evde olunca bir süre sonra insan herkesin saygısını en önemlisi de kendisine olan saygısını yitiriyor ve en tehlikelisi de bu.

Ayrıca sizi başarılarınızdan dolayı kutlamak isterim, "annelik bu işte, böylesine zengin doğurgan" ...

Ben de bol şans diliyorum, bir de hayalleriniz gerçek olur umarım yeni yılda...

1 Ocak 2010 20:54
Bir annenin ise donme macerasi dedi ki...

Selam Girno, benim yilim cok guzel basladiumarim sizinde hayallerinizin gerceklesecegi guzel bir yil olur..

10 Ocak 2010 06:32
Girno dedi ki...

Selam, çok sevindim ve inanın ki ben de çok güğzel başladım bu seneye, hayallerimin gerçekleşmesi için taşıdığım umut da katlanarak artıyor :) çok teşekkür ederim, sizin için de çok sevindim, ne güzel böyle olumlu şeyler duymak :)

10 Ocak 2010 22:15
Kadınlar Kulübü dedi ki...

Bence çocuğun zamanı geldiyse hiç vakit kaybedilmemeli. Çünkü ileride geri dönüşü olmayan pişmanlık içine düşebileceğiniz günler olabilir. Biz çok büyük aillelerde büyüdük. bakıyorumda dedemin geleni gideni hiç bitmiyor. Ama sanrırım bizim öyle olmayacak. Bunu düşününce bile yanlızlık korkusu sarıyor beni.

24 Ocak 2010 19:49