Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

15 Ekim 2010 Cuma

Kendimi şımartmayı çok özledim...


Oğlumun doğumundan sonra yakın çevreme hep şunu söyledim. Evlilik farklı bir dünyanın giriş kapısı değil fakat doğum kesinlikle farklı bir kapı. Yaşadıklarıma bakınca hayatım Doruk’tan önce (DÖ) ve Doruk’tan sonra (DS) lardan oluşuyor... Annelik beni çok mutlu etti, oğlumla farklı duygular yaşıyorum ama “önceki Itır’dan özlediklerim çok”... Size karşılaştırmalı olarak anlatayım.
Dorukla bir Pazar günü (DS): Çalışma günlerinden bir farkı yok gibidir. Pazar sabah dahi olsa yedide kalkarız, ona hemen suyunu içiririm, o mızıl mızıl yemek beklerken kahvaltısını hazırlarım, eşim çayı hazırlar, koştura koştura kendi kahvaltımızı hazırlarım. Masaya otururuz. Bir taraftan oğluma yedirir, bir taraftan simitten bir parça koparırım, aaa yüzümü yıkamayı unuttum, neyse gider aynaya bakmadan bir yüzümü yıkarım. Çayımikinci kez soğumuştur. Kahvaltı biter, Doruk’un oyun saati başlar. Bir süre sonra alt alma işlemi... Hadi uykusu geldi, yatağına yatırırım. Hafta içi yiyeceğimiz yemekleri yapar mutfağı temizlerim. “Evet, oturacak zamanım kaldı” derken odadan ses gelir. Elimdeki ojeleri değiştirmem lazımdı, neyse bir ara silerim deyip Doruk’un odasına giderim. Bu rutin çalışmalar akşam 10’a kadar devam eder. Ne güzel Doruk uyumuştur. Apar topar ertesi gün işe götüreceğim yemekleri, meyvemi hazırlarım, çamaşır ütü varsa bir yoluna koyarım. Eşim salondan selenmektedir “bu gazeteleri yine okumadııın”. Neyse, devamında salonu toparlar hızlı bir banyo ile yatağıma uzanırım, “ayyy şu kitabı da okumak istiyordum” diyerek elime kısa soluklu okuyabileceğim bir dergi alırım. Alırım almasına ama kafam gidiyor, hadi dergi başucumda uykuya dalarım.
Gelin şimdi de Doruk’tan önce bir Pazar gününe bakalım: Sabah uyanırdım, biraz yatakta keyif yapardım, bulutları seyrederdim yatağımdan. Sonra kalkar kahvaltı hazırlardım, eşim gazetelerimizi simitlerimizi almak için dışarıya çıkmış olurdu. Kahvaltı sonrası çayımı içer gazetemi okurdum. Bir taraftan haftasonu programlarını izler, bir taraftan yemeklerimi yapardım. Bir ara ojelerimi sürer, kremlenirdim. Bütüm işler tamamlandıysa eşimle bir gezintiye çıkardık, akşam oturur uzun uzun sofrada keyif yapar “sıcak” yemeğimizi yerdik. Yatmadan önce uzun bir banyo yapardım. Çıkınca dakikalarca zaman geçirirdim öylece oturarak. Müzik dinliyor olurdum bu sırada. Saate heyecanla bakmadan geçirdiğim zamanlar vardı. Yüzüme bakım kremleri sürer maskeler yapardım. Dişlerimi uzuun uzuuun fırçalardım. Yatmadan önce elimde kitabımı dergimi alırdım, koşturmaca yok, sindire sindire okurdum. Yavaş yavaş uyku sinyalleri gelirdi. Ertesi sabah saatin alarmıyla kalkmak üzere uykuya geçerdim.
Zamanın o kadar da öncelikli olmadığı, kendimi şımarttığım zamanlar vardı, kendime ödüller verdiğim. Şimdi zamanımı kendimi değil oğlumu şımartmaya ayırıyorum. Çok mutluyum, onunla tarif edilmez duygular yaşıyorum, ama eski günlerimden bazı kareleri de özlemle anmıyor değilim. Deli gibi özledim...
Not: Yazar bu yazıyı yazma kararı aldığı gün, uykusundan biraz daha feragat edip yüzüne kremlerini sürdü, yatağına uzandı ve saate aldırmadan kitabını okudu. Bunu ara sıra tekrarlamak için kendine söz verdi.

0 yorum: