14 Haziran 2010 Pazartesi
Anne gazeteci-yazar modası***
Mehveş Evinmehves.evin@milliyet.com.tr
Basında yeni bir kategori dikkat çekiyor: Anne yazar! Gazetecilerin annelik deneyimlerini yazmaları son derecede yararlı ve sevimli. Peki agucuk gugucuk macereraları bitip ergenlik sancıları başlayınca ne oluyor?
Pek çok meslektaşım, “çocuk da yaparım kariyer de” şiarını benimsedi. Bir yandan şevkle işini sürdürürken, evlenen, hamile kalan ve doğuran anne-gazeteciler, deneyimlerini okurla paylaşmayı seçiyor: Ayşe Arman, Ayça Şen ve son olarak Sibel Arna gibi. Mesleki konsantrasyonu anne yazılarına veren ve çok başarılı olan isimlerin başında ise Ayşe Aydın, Nora Romi geliyor.
Eminim yazıları, Türkiye-İsrail ilişkilerinden ve çok tıklandığını iddia eden arkadaşlardan fazla okunuyordur. Çünkü birebir hayata dair yazıyorlar: Kadın okurlarla empati yapıyor, bebek bakma tüyolarına modern annelik ve tıptaki son mucizeleri de ekliyorlar.
‘Über-hiç’çi nesil
Zaten annelik öyle bir hal ki, günlük hayatın büyük bir bölümünü kaplıyor. Hele yeni doğum yapan kadınlar bu mucizeye o kadar şaşıyorlar ki, sevinçlerini ve dertlerini paylaşmak istiyorlar.
Şahsen bu furyayı teğet geçtim. Daha doğrusu erken doğurdum, boşandım ve tek anne olduğumdan başka dertlerle uğraştım. Süreç şöyle gelişti: 1. Aaa, bir bebek var kucağımda. 2. Kapıda yoklama kağıdı. (Dikkatinizi çekerim, bu iki yıl önceydi.) Tabii ki abartıyorum fakat gerçekten çabuk büyüyor şu meretler.
Haliyle minicik bebeklerin agusu, gazı, sütü falan bana epey uzak geliyor. Ha, bunu söylerken “Heyt be aştım bunları” demiyorum, o günler geride kaldığı için belki de hafiften kıskanıyorum!
Bu zahmetli uğraşın başında olan hemcinslerim, gıptayla karışık bir merakla deneyimlerimi merak eder. Madem öyle, şimdi size birkaç genç annesi tavsiyesinde bulunayım. Okur hizmeti babında.
1. Annelerimiz haklıymış: Çocuğunuz 1.80 boyunda ve 100 kilocuk bir canavar olsa bile sizin nezdinizde hep çocuk kalıyor. En modern takılacak yerde ona bebek gibi davranıp fena halde çuvallayabiliyorsunuz.
2. Bilgisayarla ilişkisini kısıtlayın. Çok ciddiyim. Yeni jenerasyon internette yaşıyor ve dışarı çıkınca ne yapacağını bilmiyor. ‘Über-hiç’çi bir nesil geliyor, haberiniz ola.
3. İlla tenis, yelken veya keman dersine zorlamayın. Hele birini tutturamazsa sürekli yeni denemeler yapmayın. Sadece bir uğraşı olsun yeter. Sevdiği ve merak ettiği bir konu bulmasına yardım edin (playstation ve dizi seyretmek dışında!)
4. Hepimiz çocuklarımız için gelecek planları yapıyoruz. Tıpkı bizim anne ve babalarımızın bize yakıştırdığı meslekler, evlilikler veya hayat tarzını nasıl tutturamadıysak, ihtimal odur ki sizin hayalleriniz de sadece kendinize ait kalacak.
5. Minimal düzeyde de olsa babası ilgileniyorsa, sorumluluk üstlenebiliyorsa, gidin bir türbeye dua edin. Bunda da çok ciddiyim.
6. Boşanma ihtimali yüksekse, doğurmayın. Boşanmak istiyorsanız da ‘parçalanmış ailelerin yavruları’ hakkındaki öcü hikayelerine inanmayın. Ne anne-babalar gördük, zaten yoktular.
7. Psikologlar, anne ve baba olmayı ‘sürekli endişelenme ve kaygı hali’ olarak tanımlar. Bu da böyle biline.
8. En önemlisi, aşırı hediye ve oyuncağa boğmayın. Çocuk sayınızla dadı sayınız paralel gidiyorsa, bu işin hiç de sağlıklı sonuçlanmayacağını bilin.
9. Her şey özel okul, özel servis, özel dershane ve özel hocalara bağlamışken bir durup düşünün: Bütün bunlar gerçekten gerekli mi? Bu çocuk mutlu mu?
10. İyi annelik yapacağım diye korunaklı bir kapsül yaratmayın. Yaşı kemale ermeye başlayınca tatilde Paris’e değil Hasankeyf’e götürün.
NEDEN BABA YAZARIMIZ YOK?
* Neden erkek yazarlar bebek bekleme, doğurma ve yetiştirme konusunda hiç yazmıyor? Bu kuralı tek bozan, Milliyet Ekler’de İlke olduğunu hatırlatırım. Serdar Turgut da zaman zaman mizahi bir dille oğlunu anlatıyor, bu yüzden klasman dışı sayıyorum.
* Neden erkekler, ilişkiler ve cinsellik hakkında değil de “aşk” hakkında yazıyor? Etrafımdaki mutsuz karşılaşmalara baktıkça, bu alanda büyük bir açık olduğunu düşünüyorum.
* Neden sayısı her gün artan boşanmış babalar (Cumartesi babaları) köşe yazmıyor? Ayıp mı? Yoksa hayatın bu en zorlayıcı dilimini diğer bölümlerinden ayırmayı öğrendikleri için mi?
* Neden kadınlar, özel hayatlarına dair ayrıntıları vermekte bu kadar müdanasız davranıyor? Neden erkekler için bu “racon bozucu” birşey ve ille felsefi, sosyolojik ve psikolojik bir açılım gerektiriyor?
* Sırf bu nedenlerle kadın yazar diye bir kategori oluşması çok mu anormal? Kadın... Yazar... Yani hem kadın, hem de kadınlığı hakkında yazıyor.
* Sahi neden kadın, doğum ve çocuk bakmak konularını bu kadar kutsayan mümin kesimde annelik yazılarına rastlamıyoruz?
***03.06.2010 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde Mehveş Evin tarafından yazılan bu yazı kendisinden izin alınarak kullanılmıştır.
4 yorum:
9. madde favorim, tam da bu hafta bu konuyu işliyoruz,
14 Haziran 2010 14:26Aslolan mutluluk, gerisi fasafiso benim görüşüme göre de,,
Hayat bilgisini öğretme derdindeyim, şart değil bana kalırsa derhaneler, fazladan çözülen testler, aşırı eğitim halleri...
Yazınızı keyifle okudum,
Ne güzel.
Gerçekten bir çocuğun mutluluğu en önemli olan. Bir çocuğun yüzündeki içten gülümseme zaten anlatıyor çoğu şeyi...
14 Haziran 2010 14:53Bu arada... ben kariyer ve çocuğu güllük gülastanlık yürütenlerden olamıyorum ne yazık ki :)))
Her maddenin altına imzamı atarım, çok güzel bir yazı olmuş...
14 Haziran 2010 15:35:) Annelik gerçekten kaygı hali... Ama... bence bu kaygıyı azaltabildiğimiz ve rahatlayabikdiğimiz oranda da kolaylaşıyor annelik. Kaygı, koruma içgüdüsünden doğuyor ama kendi korkularımızdan besleniyor. Korkularımızı katmazsak annelik deneyimimize, hem bebeğimizin-çocuğumuzun, hem de kendimizin yolu daha açık olur sanırım. Bu günlerde en çok düşündüğüm konulardan biridir.
15 Haziran 2010 11:09Ayrıca, babasız büyütmek çok zor ya o çocuğu. Sizi sonsuz takdir ediyorum:)
Yorum Gönder