8 Nisan 2010 Perşembe
En zor günüm
Bir yerlere gitmek için hazırlanıyoruz. Sevgili mutfakta Helin Yağmur'un çantasını hazırlamakla meşgul. Kızımın babasının yanında olduğundan nedense eminim, benim yanımda değilse önün yanındadır diye düsündügümden olsa gerek. Bense banyoda makyajımı yapıyorum, kapım açık, olaki kızım gelirse yakınıma göreyim diye. Sevgili ise Helin Yağmuru benim yanımda sanıyor. Yürümeye başlayalı iki ay olmuş. Şimdilerde merakı çekmece karıştırmak. Gideceğimiz yere kakaolu bişküvili tam çocukların seveceği cinsten bir tatlı yapmışım. Metal kapaklı bir borçamın içine koymuşum. Bir güzel poşete sarıp sarmalamış girişteki konsolun üzerine koymuşum.
Ondördüncü ayına yeni girmiş.Kızımın yürüdügünü bilsem de diğer becerilerini geliştireceğini düsünmemişim hic, oysa her gün görüyordum parmaklarının ucuna dikilip çekmecesinin içine bakmaya çalıştığını. Ama yetişemediğini. Birden yere düşen borcamın sesini duydum, yanında acı bir çığlıkla beraber. Banyodan nasıl fırladığımı bilmiyorum. Kızımı hiç öyle ağlarken görmemiştim, mosmor bir surat.
Kucağıma alıp bir oyana bir buyana koşuşumu hatırlıyorum, sanki ben koşunca onun acısıda o hızla onu terkedecekmiş gibi. Bir yandan da kontrol ediyorum acaba neresine değdi o alçak borcam diye. Niyeyse kafasını kontrol ediyorum durmadan. Doktora götürelim hemen diyorum, ya beyin sarsıntısıysa. Üzerine kabanını giydirirken bir bakıyorum iki kasının ortasından kan sızıyor. Aman Allahım diyorum, tepsinin metal tarafı kesmiş olmalı, ilk an görmeyişimin nedeni sanırım kanamıyor oluşundan. O kan daha bir telaşlanmama sebep oluyor. Bu arada sevgiliye demediğimi bırakmıyorum. Sanki onun suçu varmışcasına. Halbuki ikimizde bir diğerinin yanında olduğundan emin olmadan düsünmüsüz onca seyi. Seslenip sormak varken.
Araba koltuğuna oturtup yanında durup sımsıkı tutuyorum onu, öpüp kokluyorum ellerini, sık sık alnına bakıyorum. Cam tepsi kırılmamış yere düstügünde, bundan yola çıkarak kesin kafasına çarptı hız kesti ondan kırılmadı diye kuruyorum kendimce daha da telaşlanarak. Bende ağlıyorum, niye makyaj yapıyorum ki ben diyorum kızarak kendime. Sonra o tatlıyı yapacak ne vardı, hadi yaptın niye konsolun kenarına koydun, bak Helin Yağmurun eli yetişmiş, poşete ve kenarından tutup çekmiş çocuk. Demek ki hiç dikkatli değilsin. Niye daha dikkatli davranmadın sanki ? Niye , niye , niye?
Ben bunları bir yandan sesli düsünüp diğer yandan ağlarken varıyoruz hastanenin acil servisine. Doktor içeri alıp bakıyor, yara dikişlik bir şey değilmis. Nasıl , ama kanamıştı ya, neyse çok sükür diyorum. Mikrop kapmaması için temizleniyor. Sıkıca tembihleniyoruz, normalinden daha çok uyumak isterse, birden fazla kere kusarsa geitirin tekrar diyerek yollanıyoruz tekrar.
Ondört ay boyunca evi hep çok güvenli hale getirdiğimi düsünerek kızıma böyle bir alan yarattığım için huzurluydum, oysa asıl güvenlik daha dikkatli olmakmış. Bu olaydan sonra biliyorum ki "yok canım daha yapamaz" dediğim şeylermiş aslında korkmam gereken. Şimdi o minicik açıklıktan geriye incecik bir iz kaldı. Düse kalka büyüyecek elbette kızım ama minimum tutmalı bu yaralanmaları diyorum kendi kendime.Çünkü onun canının yandığı her seferde benim canımdan can kopuyor. Sağlıkla büyümesini diliyorum her gece başımı yastığa koyarken.
Çocuklarımızın sağlıkla büyüdükleri günleri görmek dileğiyle.
Iyi haftalar...
4 yorum:
Ne kadar üstlerine de titresen, bazen gözden kacan durumlar olabiliyor. Ne kadar korktugunu tahmin edebiliyorum. ucuz atlatmissiniz. Tek kazasi bu olsun...
8 Nisan 2010 23:24çok geçmiş olsun...
9 Nisan 2010 00:42Özlemcim cok haklisin, insan ne kadar dikkat ettigini düsünsede malesef yasiyoruz ve yasayacagiz böyle kazalari sanirim. Eh Helin Yagmur bu kadar hareketli oldugu sürece daha da dikkatli olmam gerekecek sanirim
9 Nisan 2010 09:50Erim Onat tesekkürler, Allah hepimizin cocuklarini kötü kazalardan korusun
9 Nisan 2010 09:51Yorum Gönder