Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

4 Ocak 2010 Pazartesi

Ruhu genç kalanlardan Judy!



Bundan 5 sene önce, Monterey’den Lake Tahoe’ya giden bir minibüste bir kadınla tanıştım. Arkadaşlarımızın eşimle bana evlilik hediyesi olarak aldığı kayak turuna katılanlardan biriydi. 63 yaşında Michiganlı (evet içinden) Judy. Amerikan kültüründe Judy teyze, Judy yenge gibi ifadeler olmadığı için benden 40 yaş büyük olsa da o benim arkadaşım Judy olarak kaldı. Judy, kayaktan korkan k.i.s.d.ye kaymayı öğretti. Bunun yanında yaşlanmamayı, kendine sahip çıkmayı, yaşına rağmen hayatın içinde olmanın ne demek olduğunu…


 O çok ilginç bir kadındı bence. Çok sıcakkanlı idi bir kere, adeta Türk canım! Çok yardımseverdi. Binlerce kez düşmeme ve artık başaramayacağıma inanmama rağmen ”Pes etme,harikasın!” diye beni motive ediyordu. Kaymaya bayılmasına ve sadece 2 günümüz olmasına rağmen yarım gününü bana adadı ki bir Amerikalı için karşılıksız bir şey yapmak büyük bir fedakarlıktır. Yaşadığımız kentteki kütüphanede müdürdü ama sıkıcı kütüphane görevlilerinin aksine müzik organizasyonları yapan, gezmeyi, kaymayı seven, kafa dengi biridir Judy. O kadar pozitif olmasına bakıp dertsiz bir hayat yaşadığı çıkarımına varılabilir. Oysa ki biri Down sendromlu, biri de manik-depresif kişilik bozukluğu yaşayan iki çocuk geçmiş hayatından. Hani, kenara oturup dövünse yeridir dediğimiz zorluklar yaşamış annelik yolunda. Buna rağmen onunla yaptığım röportajı okuduğunuzda sanki bir yaşıtımız en parlak sesiyle sesleniyor gibi olacaksınız. Judy, işte o herşeye rağmen hayatın kıymetini bilen, ruhu genç kalanlardan.


1. Kaç yaşında anne oldunuz?


30 yaşında anne oldum. 26 yaşında evlendim ama bebek sahibi olmadan önce yeterince para biriktirmiş olmak istedik. Öyle ya borçsuz olmak gerekiyordu.


2. Kaç çocuğunuz var?


İki yetişkin kızım var. İkisinin arasında, ben 32 yaşındayken bir Down sendromlu kızımız oldu. Maalesef o kızımızı 7.5 yaşındayken geçirdiği kalp ameliyatından iki gün sonra kaybettik.


3. Bebeğinizi kollarınıza aldığınız ilk an neler hissettiniz?


MUHTEŞEM! Bebeğimi habire hastane penceresinin önüne götürüp gerçekten havuç kafalı olup olmadığını gün ışığında inceliyordum. (Hamileyken bana bebeğin kız mı olsun erkek mi sorduklarında “Kırmızı kafalı” olsun da ne olursa olsun diye cevap verirdimJ )


4. Lohusalık döneminiz nasıl geçmişti?


Benim ilk lohusalığım sadece 2 saat sürdü J Çok güçlüyüm J Kollarımda bebeğimle bebeğimin odasına girdim. Heryerde çantalar, açılmamış eşyalar vardı. Hiçbir şey hazır değildi. Bu karmaşa içinde kendi ruh durumunu düşünecek zamanım olmadı. (Bebek bir hafta erken doğduğu için hazırlıkları tamamlamamıştım.)


5. Lohusalık dönemi için önerileriniz nelerdir?


Şunu bilin ki: Geçecek! Eğer geçmezse profesyonel yardım alın, çekinmeden! Bebek doğmadan önce bütün baba adaylarının lohusalık hakkında bilgilenmesi gerekiyor. Okusunlar, öğrensinler ve eğer eşlerinin lohusalık depresyonuna girmeye başladığını görürlerse, fark ederlerse eşlerine destek olsunlar, gerekirse profesyonel yardım konusunda yüreklendirsinler.


6. Hamileyken bebeklerinizle ilgili rüya gördünüz mü? Bu rüyalardan gerçekleşen oldu mu?


İkinci kızımıza hamileyken böyle bir şey başıma geldi. Hamileliğimin 7. Ayının ilk haftasında üst üste her gece aynı şeyi rüyamda gördüm. Hastanedeydim ve Down sendromlu bir bebeğim oluyordu.


7. Çocuk yetiştirmenin en zor ve en keyifli yanları nelerdir?


Down sendromlu çocuğumdan büyük olan ve küçük olan iki kızım da çok çok kolay, rahat büyüyen çocuklardı. O yüzden genelde çok zevkli bir çocuk büyütme dönemi geçirdim. Sadece en küçük kızım kolikliydi, sanırım en zor kısmı buydu onu büyütmenin. 2-4 aylar arası her gece ağladı.


Çocuk büyütmenin eğlencesi, bebekler sana bilinçli olarak gülmeye başladıklarında başlıyor ve bence hiç bitmiyor. Bebeğe kahvaltı yaptırmak, püskürtse bile, bir tür keyiftir. Keyifli yanlarını anlatmak için bir kaç örnek versem daha iyi olacak.


Kızım 6 aylıktı. Bir gün ben bulaşıkları yıkıyordum. Dönüp baktığımda oyun parkının kenarına tutunarak ayağa kalktığını ve ayakta durduğunu gördüm. Bunu 9. Aydan önce yapabileceğini sanmıyordum o yüzden şok olmuştum ve sevinmiştim. Yeni kelimeler öğrendiği zaman da çok şaşırırdım.


Diğer bebeklerden farklıydı, 14 aylıkken 240 kelime biliyordu. Sadece 3tanesini yanlış söylüyordu:” elphant instead of elephant: telphone instead of telephone, and instead of saying piano, she would accent the P and say PEE-an-o.” Çok komik!!!


16. Ay kontrolü için doktora gitmiştik. Doktorun çenesini gösterdi ve “bu senin steteskopun” dedi. Doktor oldukça şaşırmıştı çünkü o yaştaki bebeklerin cümle kurarak konuşmasına nadir rastlanır.


2,5 yaşındayken bir gün lunaparka gitmiştik. Susam Sokağı kuklalarına benzeyen bir kukla beğendi ve aldı. Sordum "Adı ne?” diye. Kızım “Allison” dedi. Ben tekrar sordum “Hangi Allison?”, kızım “Allison Wonderland” diye cevap verdi. Bu anı hala beni gülümsetir.


3 yaşını doldurmasına 5 gün kala kızımı Boston’daki çocuk müzesine götürmüştüm. Odada çeşitli yaşlardan çocuklara nasıl balık çizileceğini gösteren bir bayan vardı. Resimleri bittikten sonra bayan çocuklara isimlerini kağıdın üstüne yazmalarını söyledi. Kristen “EKLJL” yazdı. Bu inanılmazdı çünkü 3 yaşından önce bu kadar düzgün yazabileceğini bilmiyordum. Her harf mavi boyayla, bir hizada ve yaklaşık 2.5 cm yüksekliğinde bir boydaydı. Şok olmuştum.


10 yaşında, 4. Sınıfa giderken matematik öğretmeni çocuklara matematik kitaplarını istedikleri hızda çalışabileceklerini söylemiş. Yılın ilk yarısında kitabın tüm örnekleri dahil tamamını bitirdi ve diğer yarıyılda da 5. Sınıf matematik kitabını bitirdi. Bu bizim için büyük bir süprizdi.


5. sınıftayken özürlüler yararına para toplamak için tüm kenti dolaşmıştı. Tüm kenti (8 km falan) arkadaşları ile dolaştı ve daha sonra tekrar dolaşmak istediği için ben de onlara katılmıştım. Bunu yaptığı için çok mutlu olmuştum. Belediye bunun için ona Boston Bruins Hokey takımının Boston’daki bir oyununa bedava bilet vermişti.


Ergenliğin başında en en zor okula gitmek istedi. Çok çalışıyordu ve farklı farklı derslerin tümünden en yüksek notları almayı başarıyordu. Bu durum beni çok mutlu ediyordu. Ben asla bu kadar başarılı olamamıştım. O yüzden kızıma saygı duyuyor ve başarısından ötürü mutlu oluyordum.


Fakat 14 yaşında çok büyük bir bunalım geçirdi ve bi-polar kişilik bozukluğu tanısı kondu. O günden bu yana maalesef eğlencenin yerini zorluk aldı.


8. Sizce çocuk hangi yaş döneminde anneyi daha çok zorlar?


Bence ergenlik döneminde. Yani 11-12 yaşında başlayıp sonraki 10 yılı kapsayan zaman diliminde. Bu durum belki sadece bu ülkeye (ABD) has olabilir. Ailelerinden ayrılmak istiyorlar bu dönemde, kendi fikirleri oluyor. Mesela en küçük kızımız 12 yaşındayken bir gün okuldan sonra şehir merkezine gitmiş ve her iki kulağına 4 tane daha delik deldirmişti. Zaten kulaklarında birer delik vardı. Bunun için bize danışmamıştı çünkü cevabın “Hayır” olacağını biliyordu. Buna rağmen gitti ve deldirdi işte. Her iki çocuğum da 12 yaşlarında saçlarının bazı bölümlerini değişik renklerle boyuyorlardı. Daha küçükken böyle şeyler yapmak akıllarına gelmezdi, o günleri özlemiştim açıkçası. Doğumdan 12 yaşına kadar evde sözü geçen ebeveyn bendim ama 12 yaşından sonra eşim böyle durumlarda benden daha sabırlı ve olgun olabildiği için yönetimi devralmıştı.


9. Sizin annenizin tutumuyla kendi anneliğiniz arasında ne gibi farklar var? Anneliğinizle ilgili pişman olduğunuz bir konu var mı?


Annem 1940larda ve1950lerin ilk yıllarında çok bilinen, meşhur psikiyatristlerin bir çocuğa –yatma zamanı hariç- asla ama asla sarılmamak ve onu öpmemek gerektiğini, sadece “İyi geceler” derken alından öpüp odadan çıkılması gerektiğini söyleyen makalelerini okuyarak bilgilenmiş bir anne. Ayrıca bir çocuğa başka bir çocukla ilgili olumlu bir şey söylenmemesi gerektiğini, çocukların övülmemesi gerektiğini de okumuş. O yüzden etrafta iyi şeyler olsa da annem hep fena şeyleri görür ve adeta ayıklardı. Bu çok kötüydü. Hiçbir zaman sevildiğimi hissetmedim. Bence bütün çocukların sevildiğini hissetmeye ve beğenilmeye ihtiyacı var. Bu yüzden çocuklarım küçükken onları ne kadar çok sevdiğimi hep söyledim, ne kadar özel küçük insancıklar olduklarını her fırsatta dile getirdim… Onlara karşı hep sevgi dolu olmaya çalıştım.


Anneliğimle ilgili pişman olduğum tek bir konu var, o da günde 2-3 kutu diyet kola içmek! Çünkü bu benim sabrımı hemen kaybetmeme neden oluyormuş ama bunu o zamanlar bilmiyordum. Kahve içmem ve kafeine karşı hassas bir bünyem var. Geçmişe dönüp baktığımda çocuklarıma karşı sabrımı kaybetmemek gerektiği halde kaybettiğim zamanlar olduğunu görüyorum. Bunun nedeninin diyet koladaki yüksek orandaki kafein olduğunu düşünüyorum.


10. Günümüz annelerine tavsiyelerinizi alabilir miyiz?

Seve seve. Yeni doğum yapanlar için söylüyorum: Hiçbir konuda endişe etmeyin. Mümkün oldukça rahat olun ve sadece bebeklerinizle-çocuklarınızla geçirdiğiniz zamanın eğlencesine, güzelliğine odaklanın. Kötü şeyler her zaman var, onları görmezden gelin. Acele etmeyin. Zorluk yaşadığınız durumlarda arkadaşlarınızdan, diğer annelerden ve profesyonellerden yardım almaktan kaçınmayın.

Çocuklar biraz büyüdüğünde merak etme dönemleri başlıyor. Rahat olun ve onları dinleyin. Ne demek istediklerini, ne sorduklarını anladıktan sonra bilmek istedikleri herşeyi mümkün olduğu kadar izah edin. Bilmiyorsanız bunu da söyleyin ve beraber araştırın, internetten, kütüphanelerden faydalanabilirsiniz. Ben böyle yaptım ama pek çok anne böyle davranmıyor. Özel ders verdiğim çocuklardan biri anlatmıştı. Annesinin her soruya cevabı “Bu seni ilgilendirmez!” oluyormuş. Bence çok üzücü. Çocuklar herşeyi merak eder,öğrenmek ister. Bu onların bilgi dağarcıklarını genişletme yoludur.



Evet, röportaj burada bitti. dikkatinizi çeken bir şey oldu mu bilmiyorum. Judy'nin 40 yılı aşkın anneliği bizim günümüzde söylediğimiz sözlerden bir çok iz taşıyor. Bu röportajı yaparken ister istemez sosyo-ekonomik olarak 40 yıl geriden geldiğimizi düşündüm.


-K.i.s.d.-

2 yorum:

Fun Sugar Cookies-Cake dedi ki...

Güzel bir röportaj olmuş elinize sağlık

Çocuklarınızın ismine özel kitaplar: http://dombilikitap.blogspot.com

4 Ocak 2010 14:42
Girno dedi ki...

Ben de ilgiyle okudum, elinize sağlık, ne kadar farklı hayatlar ve ne kadar zor annelikler var diye geçirdim içimden...

4 Ocak 2010 22:23