Nasıl Bir Dünya?

Yazarlarımız

Hangi Konularda Yazdık?

Kim Ne Yazdı?

Sayfalar

11 Ocak 2010 Pazartesi

Baba deyince...

Klasik baba

Baba deyince aklıma ilk önce "şambaba"sı gelir, hani sorumluluk taşımayan hayırsız baba. Şöyle "bostan korkuluğu" modelinden. Biraz da komik bir ifadedir. Sonra "hacı baba" vardır eli öpülesidir ve mutlaka öneksiz söylenmemesi gerekir, kızar sonra, uyarı ondan gelmese de çevreden gelir. Ardından "mafya babası" gelir, korkulur ondan, yetmez, titrersin. Baba film serisi gelir Al Pacino'lu, beni etkileyen.

Sonra beynim çalışmaya devam eder, böyle yol kenarlarında babalar vardır, hani yolu sınırlar. İşte bu noktada "klasik baba figürü" görünür uzaktan. O nedir, sınır koyandır, uygulayandır, uyarandır. Gazete okur, maç izler TV'de mutlaka. Karar merciidir ama yemeğini dolaptan çıkarıp ısıtmayı yap(a)maz, sonra karizma dağılır, oturur ister sadece, eve ilk gelen "bağyan"a "açlıktan öldüm, nerede kaldın" diye sızlanır.


Saygı duyulandır, doğuda bir çok şehirde hala odaya girince ayağa kalkan ahalisi vardır, o oturmadan oturulmaz, yemeden yenilmez, izinsiz konuşulmaz. "Siz" diye hitap edilir, gak deyince su, guk deyince çay getirirsin, yetmez; yıkarsın, paklarsın, pişirirsin, yedirirsin, ütülersin, gerekince eşyalarının yerini bile sen bilirsin, yerine göre leb demeden leblebiyi anlarsın, ama saygı görmezsin, of işte canım kasıcıdır yani.

Şeh(e)rlisi vardır, biraz rötuşlarla birlikte çok da değişen birşey yoktur aslında. Otoritenin diğer adıdır, kurallar koyar, saat 7' den sonra eve girilmeyecek der, dövmez ama bir sinirli bakış atar, iki de laf söyler, dövse daha iyidir yani.

Kimisi sonradan dizini dövmemek için, çocuğunu döver, kural koyar kendi uygulamaz, emreder, buyurur, asık suratlıdır, TV kanalını o seçer, hep haber açık olmalıdır, dünyadan haberdardır da, çocuğunun kirpiğinin kenarındaki hüzünden bihaberdir, görmez, göremez.

Bazısı, kahveye gider, paraları çar çur eder, eve gelince güleryüz bekler, saygı bekler, baba ne derse doğru der...

"O" nu kim yetiştirdi peki

Daha minicikken "paşa" dır o, "beyefendi" dir o, toplumun gözdesidir o. Doğuda çocuk sayısında sayılandır o, 4-5 kızın üstüne gelen "tekce bala"dır o ve daha el kadarken hizmetine, durulandır o. İleride asacak, kesecek, kükreyecektir o. Toplumumuzda ne kadar bastırılırsa kızlar, o kadar kışkırtılacaktır erkekler. Sünnette verilen bir minik parçanın devamı önemlidir bu ülkede zira, üstüste çocuklar doğar, kız olunca ağıt yakılır da, erkek olunca toy(düğün)'a durulur, halaylar çekilir, mermiler patlar.

Sonra büyür, delikanlı olur, gönlünün kadınını bulur eğer "evlenilecek kadın" lığa adaysa evlenir onunla. E sen de seveceksin, hizmet edeceksin, derleyeceksin, toplayacaksın, annesinin yaptığı yemekleri tıpkı onun gibi yapacaksın, ütüleyeceksin, düşüneceksin, güzelleşeceksin, aa yaramazlık yaparsa da affedeceksin, olur okadar lütfen yani. Ama bilmezki evlendiği kadın onun eşidir, annesi değildirki her hatasında kürkçü dükkanına dönebilsin...

O zaman suç onlarda mı, onları yetiştiren annelerde mi, pohpohlayan toplumda mı, gerçekleri görmesine rağmen kendini değiştirmemeyi seçen, çabalamayanda mı, ya da e şıkkı "hepsi" (!?)

Bana göre

Orhan Pamuk nobel ödülü aldığında, "babamın bavulu" adlı konuşmasında şöyle der:

"Ayrıca, emreden, yasaklayan, ezen, cezalandıran sıradan bir baba olmadığı, beni her zaman özgür bırakıp, bana her zaman aşırı saygı gösterdiği için de ona müteşekkirdim. Pek çok çocukluk ve gençlik arkadaşımın aksine, baba korkusu bilmediğim için hayal gücümün zaman zaman özgürce ya da çocukça çalışabildiğine bazen inanmış, bazen de babam gençliğinde yazar olmak istediği için yazar olabildiğimi içtenlikle düşünmüştüm."

Vurguyu "emreden, yasaklayan, ezen, cezalandıran sıradan baba" ve bunlardan doğan "baba korkusu" na yapmak isterim.

Babam benim

Üniversite 4. yani son sınıfta, hem meslek değiştirmek adına ve hem de istediği üniversitede okumak adına okul değiştiren kızına yani bana, saygı duyarak, "hayat senin, istediğin kararı vermekte özgürsün, yalnız sonuçlarına katlanmalısın" diyen bir "baba" dır benim babam.

Çocukluğuma dönersem; "babama birşey olmasın yolda gelirken" diye dualar ederdim, çocuk aklı işte, o gelene kadar camda kalbim çarparak beklerdim. Anneni mi, babanı mı diye sorulan o meşhur gereksiz soruya, hiç düşünmeden ve anneme nispet yaparcasına "babamı" diye cevap verirdim her defasında. Ankara seyahatleri olurdu babamın ve kardeşim ile kim babamın yastığında yatacak kavgasına düşerdik. Baba kokusu ne güzeldi, o yastığa sinen süper bir koku idi bana göre ve aklımı başımdan alırdı. Çekiştirilmekten yorulmuş yastık birimizde, dalmaçyalı meşhur tesbihi birimizde uykuya dalardık, altı üstü bir gece kalıp dönecekti oysa...

Anne ve baba öğretmen olunca, aynı okuldaydık ilkokulda. Öğretmenimizin olmadığı bir gün babam nöbetçi öğretmendi, bizim sınıfımıza ders vermek üzere geldi, hayatımın en unutamadığım günlerinden biriydi. Herşeyi değilse de sınıftan bir erkek arkadaşımın yanıma yaklaşıp, "ne kadar şanslısın, çok eğlenceli ve komik bir baban var" deyişini unutamıyorum. O gün sınıfta hepimizin gülmekten karnı ağrımıştı da, içimi taşıran adlandıramadığım bir duyguyu o çocuğun laflarından sonra bugün net olarak tekrar hissediyorum: "gurur" du.

Sonra kulaklarımda çınlayan bize "her zaman dürüst olun, her ne olursa olsun" lafı gelir ve verdiğimiz kararlara saygı duyuşu. Umarım uzun yıllar daha hayatımıza, güzel günlerimize tanıklık eder, kızlarımla kurduğu güzel ilişkiyi devam ettirir. Kızım büyükbabasıyla çok mutlu saatler geçirir, legolardan çiftlikler kurarlar, kitap okurlar, araba yarışı yaparlar, öğretmencilik oynarlar.

Benim babam, merhametlidir, bir babadan beklenmeyecek ölçüde duygusaldır, arkadaştır, sırdaştır.

İlkokul öğretmenliğini gündüz yaparken, gece üniversitede İngiliz filolojisi okuyan, azmine hayran olduğumdur o.

Çalışkanlığını örnek aldığım, dürüstlüğünden etkilendiğimdir o.

Keşfettiğim şiirleri, kitapları coşkuyla dinleyendir o.

Tezcanlılığım, heyecanımla benzediğimdir o.

Kendini değiştirebilendir, toplum normlarından uzaklaşabilendir, sınırları zorlayandır o.

Haftasonları dahi kravat-gömlek ile gezendir o.

Sırtını her daim, her ne olursa olsun dayayabileceğini bilirsin, her durumda sana kucağını açandır o.

Bir şehirdışı yolculuğunda, cebine koyduğum mektubu okuyup ağlayacak kadar duygusaldır o.

Torunuyla yerlerde yuvarlanacak kadar içindeki çocuğu yaşatan bir sıradışı büyükbabadır o.

Babama setifika vermek istersem, öncelikle ve en çok şükretmek geçer içimden...

Kızlarımın babası

Biliyordum ben aslında eşimin iyi bir baba olacağını ama beklentileriminde üstünde çıktı. Onun evlenmeden önce çocuklara yaklaşımından, onlara verdiği önemden anlamıştım.

Kızımıza gerçekten vakit ayıran ve doğru bir ilişki kuran, en önemlisi geniş bir hoşgörü, sabır ve mantıkla yaklaşan, saatlerce oyun oynamaktan sıkılmayan bir babası var.

Kızım eve koşarak gider, bilir ki babası muhteşem -uyduruk- masallarla, oyunlarla, kitaplarla, komik tekerlemelerle, şarkılarla, türkülerle, eğlenceli bakış açısıyla zengin bir menü ile karşılayacaktır kızını.

Uyku saatleri tam bir seramonidir, kahkahalara boğulan kızımın mutluluğu görülmeye değer. Masallar Ada'yı cin gibi yaptıkça, renklenir, renklendikçe masala katılır, her cümlede farklı bir olay olur, babası hiç ummadığı kişileri ve durumları masala dahil eder, uyumak sabaha kadar sürebilir :)

Okuldan babasına yaptığı resim elinde gelir günaşırı, babası kendi okuluna giderken yanına ya bir oyuncak ya bir boya kalemi verir, uyandığında babası uyanmamışsa daha yastığına bir minik tavşan koyar, uyanınca mutlu olsun diye. Babası uykusunun en güzel yerinde, yanıtlar her sorusunu bir derviş sabrı ile.

Arabada giderken uydurdukları oyunlar eşlik eder bize yine, babamızın çocukları havalara zıplatması meşhurdur ayrıca. Gelen her arkadaşa bu "baba kucağında zıplama" ikram edilir, arkadaşlar can atar, Ada'nın babasıyla randevuya :)

En önemli şeyin "İLGİ" olduğunu bilen, bunu önemseyen, gerçekten vaktini kızına fazlasıyla ayıran, sürprizlerle doludur kızımın babası ve biz ne kadar da şanslıyız, böyle bir babaya sahip olduğumuz için.

Belki de bu yüzden Ada hanım her gittiği yerden bulduğu renkli bir şeyi babasına hediye etmek için, paket eder ve üzerine seni çok seviyorum diye notlar yazdırır. Oyuncakçıdan kendine birşeyler seçmek yerine babasına renkli kartlar ve şık zarflar seçer.

Babasına sertifikayı ben değil kızım verirse en janjanlısından yıldızlı pekiyi verirdi eminim :)

Son olarak yazar Elif Şafak ın eşi gazeteci Eyüp Can bir ropörtajında şöyle der ki ben de kesinlikle katılıyorum:

"Bence insanların çocuklarıyla kurduğu ilişki çok önemli. Hayatın bir alanında çok başarılısın mesela, inanılmaz paralar kazandıran bir CEO'sun. Ama bu bana yetmez, "Nasıl bir babadır?" merak ederim. Dışarıdan iyi fotoğraf veren o kişinin, çocuğuyla ilişkisi arızalıysa, ben o başarıyı kabul etmem. Çocuğuyla düzgün bir ilişki kuramamış birinin, hayatın diğer alanlarındaki başarıları bence hep gölgeli olur."



---Girne---

21 yorum:

k.i.s.d. dedi ki...

Çok güzel yazmışsın Girnocum. Eyüp Can kişisinin sözleri de yerinde bir alıntı olmuş, katılmadan edemedim.

11 Ocak 2010 13:13
nhn dedi ki...

baştan sona ilgiyle okudum ve çok beğendim..çok güzeldi..

11 Ocak 2010 13:55
Adsız dedi ki...

canııım ne güzel ifade ediyosun içinde yaşadıklarını.altın buda heykeli gibisin.:)))ruhun anlamış ki bunlar çıkıyo. seni çokkk seviyorummm.

11 Ocak 2010 16:53
Adsız dedi ki...

canım ya cok duyğulandım tek kelimeyle muhyeşem olmuş.tebriklerrr

11 Ocak 2010 20:17
a.c dedi ki...

Çok güzel yazı. Elinize sağlık:)

11 Ocak 2010 22:17
Girno dedi ki...

k.i.s.d çok teşekkür ederim, paylaşmak ve beğenilmek ne güzel :o) Eyüp Can kişisi tarihi laflar etmiş bence de :)

Nihan çok teşekkür ederim, çok sevindim...

11 Ocak 2010 22:45
Girno dedi ki...

Beyhan abla, asıl buda sensin, bide bana diyo :)

11 Ocak 2010 22:45
Girno dedi ki...

Adsız, teşekkür ederim, keşke adınızı yazsaydınız....

Hilal çok teşekkür ederim, çok mutlu oldum :o)

11 Ocak 2010 22:46
Adsız dedi ki...

süpersin Girne'cim... cok güzel anlatmissin duygularini... ben herzaman cocuklarin anne ve babalariyla iliskilerinin cok iyi olmasini savunurum... kisilik gelisimi icin cok önemli... Ünsal sizin baba kadar sabirli olmasa da bayagi bir ilgili bizim kizlara karsi...
insallah iliskilerimiz hic bozulmaz....

öpüyorum seni ve kizlarini....

12 Ocak 2010 11:46
Adsız dedi ki...

bu aarada adsiz göndermek zorunda kaldim, yazan Nilüfer demeliydim:)))

12 Ocak 2010 11:47
Girno dedi ki...

Nİlüfercim, çok haklısın, ilişkileri çok önemli anne ve babayla çocuğun, sağlıklı bir gelişim için. hatta babayla daha önemli, anne bir şekilde zaten hep beraber...umarım bozulmaz canım...

çok teşekkür ederim....

12 Ocak 2010 12:10
Adsız dedi ki...

Babalar kızlarının idolleridir biliriz; genelde onlar gibi güç timsali, sağlam karakterli, ayakları üzerinde durabilen, sorumluluk sahibi ve mümkünse tipce dahi benzer biriyle yaşam yolculuğu yapmak kazınır bilinçaltlarına ve beden dilleriyle sergiledikleri dünyalarına...
İşte ben de yıllardır hep ve hala merak ediyorum, araştırıyorum; şu dünyadaki hangi ruhdaş babaya benziyorum diye :))

Yazııı "off" yazı: adeta şiir; girnece, eksiksiz ve cezbedici...
“Güzel Girne” ruhunun kalbine sağlık yine...
(imza: senin çocukluğunda sahnelediğin “:)Pis ......:))” dinletisinin yılmaz ve dumur izleyicisi)

13 Ocak 2010 00:27
Adsız dedi ki...

Seni kıskanmadım desem yalan olur. Ben babamı çok erken kaybettim. Şanssızızki eşim de babasını kaybetmiş. Anlayacağın iki dedemizde bizimle değil. Gözlerim dolarak okudum yazını.
gerçekten süper olmuş. :) Gülay

13 Ocak 2010 09:53
Girno dedi ki...

hangi ruhdaş babaya benziyorsan o gelip seni bulur Emrecim uygun zamanı bekliyor kanımca :)
övgülerine teşekkürler dumur izleyici.

13 Ocak 2010 13:09
Girno dedi ki...

Ah gülay ağlattın beni, bilmiyordum inan çok üzüldüm ama bıdıkların çok şanslı senin gibi duyarlı, anlayışlı, sevgi dolu ve kafadengi süpper bir anneye sahipler, çok çok duygulandım, sağolasın, yanımda olsan sana sarılmak isterdim..

13 Ocak 2010 13:10
yasemen dedi ki...

Hep ağlatıyor beni yazdıkların . Süper yazı olmuş da ben melenkolik birisi miyim acaba ???

Yasemin

15 Ocak 2010 12:06
Girno dedi ki...

Duygusal ve duyarlı olduğun için ağlıyorsun Yasemencim, demek ki yazdıkalrımı hissederek okuyorsun canım benim :) MErak etme, benim de aynı durumlarım var, kirpiğimin ucunda hazır nöbette bekler gözyaşlarım :)

16 Ocak 2010 08:03
Adsız dedi ki...

süper olmuş, ellerine beynine sağlık girne:)) bugün babamın d.günüsü zaten daha beter duygulandım..
eminim dede bu yazını okuduğunda gurur ve mutluluktan uçacak, sevgili babanız da koltukarı kabarık bi şekilde dolanacak... en çokta baban seyahate gittiğinde kardeşinle onun yastık veya tespihi paylaşma kısmına bayıldım ben.. Allah hepsine uzunnnn sağıklı mutlu birr ömür versin.. amin:)

sebuş

16 Ocak 2010 10:53
Girno dedi ki...

Teşekkür ederim Sebuş, babanın doğumgünü kutlu olsun :) upuzun ,sağlıklı ömrü olsun, kızlarımız büyükbabasız, dedesiz kalmasın...
O koku hala burnumda, dalmaçyalı tesbihi de saklıyorum :)

18 Ocak 2010 22:51
Adlı dedi ki...

Ya bana da tesbihin yarısını ver :) ya da yastığı bul:(
Güya herşeyi biriktiren ve saklayan toplayıcı-karınca bendim; kıymetli mallar sende ama:)

19 Ocak 2010 03:11
Girno dedi ki...

hahaha, "adlı" ya çok güldüm sayın adlı :)
toplayıcı karınca, çöpcü balığı seni :)

21 Ocak 2010 07:33